Sıddıka-i Tahira Fatıma-i Zehra’nın (s.a) ve İmran'ın Kızı Hz. Meryem Arasında Bir Karşılaştırma

Sıddıka-i Tahira Fatıma-i Zehra’nın (s.a) ve İmran'ın Kızı Hz. Meryem Arasında Bir Karşılaştırma[1]
Bizim – Ehlibeyt (a.s) takipçilerinin – İmran’ın tertemiz ve sıddıka kızı Hz. Meryem’le (s.a) özel bir gönül bağımız bulunmaktadır, zira Hz. Meryem (s.a), birçok güzel özelliklerinde tertemiz ve pak olan Sıddıka-i Tahira Hz. Fatıma-i Zehra’ya (s.a) benzemektedir. Tabi bizler, tüm bu sıfat ve özelliklerde Hz. Fatıma-i Zehra’yı (s.a) öncelemekteyiz.
Hz. Meryem (s.a), alemlerdeki kadınların en değerlisi olan Hz. Fatıma-i Zehra’nın (s.a) nurlarından bazılarını alıntı edindi ve mihrabını o nurların ışığıyla aydınlattı. İmam Bakır’dan (a.s) gelen rivayette şöyle denilmiştir: “O, kadınların en güzeliydi. Mihrabında namaza durur ve mihrap onun nuruyla aydınlanırdı.”[2]
Hz. Meryem’in (s.a) sıfatlarından biri de muhaddise idi ki bu sıfat, Hz. Fatıma-i Zehra’nın (s.a) niteliklerinden biridir. Yani yüce Allah’ın bize haber verdiği gibi melekler, Hz. Meryem’le (s.a) konuşuyorlardı:
(وَإِذْ قَالَتِ الْمَلائِكَةُ يَا مَرْيَمُ إِنَّ اللَّهَ اصْطَفَاكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفَاكِ عَلَى نِسَاء الْعَالَمِينَ)
Hani melekler, “Ey Meryem! Allah, seni seçti. Seni tertemiz yaptı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı.”[3]
Yüce Allah şöyle buyuruyor: (فَأَرْسَلْنَا إِلَيْهَا رُوحَنَا) Biz, ona Cebrail’i göndermiştik.[4] İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Hz. Fatma’nın (s.a) muhaddise olarak isimlendirilmesinin nedeni, meleklerin, gökten yeryüzüne inerlerken ona, İmran’nın kızı Hz. Meryem’e (s.a) hitap ettikleri gibi hitapta bulunmalarıydı; melekler, ey Fatıma, şüphesiz Allah seni seçti, tertemiz kıldı ve alemlerdeki tüm kadınlara üstün kıldı. Ey Fatıma! Rabbine divan dur. Secde et ve (O’nun huzurunda) rükû edenlerle beraber rükû et. O, onlarla konuşur, onlar da onunla konuşurlardı. Bir gece onlara şöyle dedi: yoksa İmran’ın kızı Meryem (s.a), alemlerdeki kadınların en üstünü değil miydi? Melekler şöyle yanıt verdiler: şüphesiz Meryem (s.a), kendi alemindeki kadınların en üstünüydü. Ama yüce Allah azze ve celle seni, hem kendi alemindeki hem onun alemindeki hem de gelmiş ve gelecek tüm kadınların en üstünü kılmıştır.”[5]
Tertemiz kılma sıfatı ile ilgili de yüce Allah Hz. Meryem (s.a) hakkında (وطهّرك) Seni tertemiz yaptı buyurmuş ve Ehlibeyt (a.s) hakkında da Tathir Ayetini indirmiştir:
(إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا
Ey Peygamberin ev halkı! Allah, sizden ancak günah kirini gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.[6]
Dolayısıyla seçilmişlik ve üstünlük bakımından yüce Allah hem Hz. Meryem’i (s.a) hem de Hz. Fatıma’yı (s.a) alemdeki kadınların en üstünleri kılmıştır, ama her ikisinin seçilmişlik ve üstünlüğü arasında Ömer b. Mufaddal’ın rivayetinde dile getirilen şu fark bulunmaktadır: Eba Abdillah – İmam Sadık (a.s) – dedim ki: Allah Resulü’nün (s.a.a) Hz. Fatıma (s.a) ile ilgili olarak O’nun, alemlerdeki kadınların en üstünü olduğunu ifade eden sözü hakkında beni bilgilendir, acaba sadece kendi alemindeki kadınların en üstünü müydü? İmam (a.s) buyurdu ki: “Bu durum, Hz. Meryem (s.a) ile ilgiliydi, zira O kendi alemindeki kadınların en üstünüydü, ama Hz. Fatıma (s.a) geçmiş ve gelecek tüm kadınların en üstündür.”[7]
Eğer denilse ki; yüce Allah’ın “ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı.” Sözünün mutlaklığına bakılırsa El-Mizan’da da denildiği üzere, bunun sadece kendi alemine ve zamanına münhasır olmadığı görülür, biz de deriz ki; doğrudur ama söz konusu seçilmişlik, Hz. Meryem’in (s.a) hamileliğine ve doğurmasına işaret eden sınırlı bazı ayetler ışığında mutlak değil bilakis mukayyettir. Halbuki Fatıma-i Zehra’nın (s.a) seçilmişliği, mutlaktır. Bunun da sebebi Hz. Meryem (s.a) ile ilgili seçilmişliğin arapçadaki ala (على) edatıyla geçişli yapılması ile mutlak seçilmişlik arasında bulunan farktan kaynaklanmaktadır. Zira seçme fiili arapçadaki ala (على) edatıyla ettirgen hale getirilmesi, önceden olma anlamını vermekte olup teslim anlamını veren mutlak seçme fiilli ile aynı değildir.
Buna göre; Hz. Meryem’in (s.a) alemlerdeki tüm kadınlar arasından seçilmesi, hepsinden önde tutulması anlamındadır. Zira Hz. Meryem’in (s.a), Hz. Mesih’i (a.s) doğurmasında, dünyadaki diğer kadınların doğumla ilgili olarak yaşadıkları şeyleri yaşamaması ve kendisine özgü bir durum yaşaması gibi olağan üstü bazı yönleri, ona alemlerdeki diğer kadınlara nazaran seçilmişlik ve önceleme özelliği bahşetmiştir.[8]
Tertemiz Masum İmamların (a.s) doğumunda yüce Allah onları kovulmuş şeytandan korumuştur. Müminlerin Emiri’nin (a.s) Hz. Fatıma (s.a) ile evlenmesi ve Hz. Peygamber’in (s.a.a) kendileri için yapmış olduğu dua konusuyla ilgili olarak Müminlerin Emiri’nden (a.s) gelen rivayette şöyle buyurduğu aktarılmaktadır: “Allah’ın adıyla kalk ve de ki: Allah’ın bereketiyle! Allah ne dilerse o olur! Allah’ın dışında hiçbir güç yoktur! Allah’a dayannıp tevekkül ettim!” sonra beni Fatıma’nın (s.a) yanına oturttu ve şöyle buyurdu: ya Rabbi, bu ikisi, kulların arasında benim en çok sevdiğim kimselerdir, sen de onları sev, soylarına bereket ver, kendi indinden ikisini koruyan bir koruyucu kıl ve ben her ikisi ve soyları hakkında kovulmuş şeytandan sana sığınırım.”
Yüce Allah tarafından kendisine gönderilen rızıkla ilgili olarak da büyük sahabi Hüzeyfe b. Yemani’nin rivayetinde şöyle gelmiştir: Allah Resülü (s.a.a) ve sahabiler Fatıma’nın (s.a) evinde daha önce görmedikleri ve tanımadıkları bazı yiyecekler gördüler... daha sonra şöyle devam eder: Allah Resülü (s.a.a) Fatıma’nın (s.a) evine gitti ve ona şöyle dedi: “bunlar sana nereden geldi ey Fatıma!?” Hz. Fatıma (s.a) O’na (s.a.a) cevap verdi ve bizler onların arasında geçen konuşmaları duyuyorduk: “bunlar Allah’ın nezdindendir, doğrusu Allah istediklerini hesapsız rızıklandırır.” Bunun üzerine Allah Resülü (s.a.a) dışarı çıkarak kendi kendine şöyle diyordu: “Zekeriya’nın Meryem’de gördüklerini, kızımda görmeyinceye kadar beni öldürmeyen Allah’a hamd olsun. Zira Zekeriya mihraba girip Meryem’in yanında rızık görüne ona şöyle dedi:
(يَا مَرْيَمُ أَنَّى لَكِ هَذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِندِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَرْزُقُ مَن يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ)
“Meryem! Bu sana nereden geldi?” derdi. O da “Bu, Allah katından” diye cevap verirdi. Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.”[9]
Sıddıka-i Kübra Fatıma-i Zehra (s.a) ile tertemzi Meryem’in bazı özellikleri arasında bir karşılaştırma yapan şu beyitler çok hoşuma gitmektedir:
Eğer Havva denilse, derim ki; Fatıma onun onurudur
Eğer Meryem’den söz açılsa derim ki; Fatıma ondan üstündür
Acaba Meryem’in Muhammed gibi bir babası var mı?
Veya Meryem’in, Fatıma’nın yavruları gibi yavruları var mı?
Her ikisinin de doğum esnasında farklı durumları vardır
Ki basiret sahibi kişilerin akılları sarsılır
O, hurma ağacına sığınır
Ve üzerine düşen taze hurmaları yer
İsa’yı doğurur ve hiç korkmaz
Neden korksun ki! Zira onun koruyucusu en güçlü ve gizlidir
Duvara ve kapı eşiğine sığınır
Peygamber’in kızı ve hamilelik yükünü indirir
Düşer ve cenini de düşük olur ki etrafında
Suçlayıcı tüm aptallar toplayı vermiştir
Bu onu zorluyor ve şu, ona bağırıyor
Bu onu itiyor ve şu, onu tekmeliyor
Önünde ise kara bir aslan var ki
İplerle bağlanmış halde, bundan daha büyük acı var mı?
Evet, kıyamet günü Fatıma huzura gelecek
Göklerin Rabbine şikayette bulunup hesap soracak
Düşük cenini ve feryadını yükseltecek
Öyle bir şikayetle ki gökleri titretecek[10]
[1]. 27 Zilkade 1441 yılı itibariyle Sahife-i Sadıkin dergisinin 202 sayısının ikinci sayfasında yayınlanmıştır.
[2]. El-Burhan Fi Tefsiri’l Kur’an, c. 2, s. 33, Ayyaşi Tefsiri, c. 1, s. 193’ten aktarılmıştır.
[3]. Ali İmran, 42.
[4]. Meryem, 17.
[5]. İlelu’ş Şeraii, c. 1, s. 216, Nuru’s Sakaleyn Tefsiri, c. 1, s. 337.
[6]. El-Burhan Fi Tefsir’il Kur’an, c. 2, s. 216, h. 7, Saduk’un Maani’l Ahbar, s. 107, h. 1, adlı kitabından aktarılmıştır.
[7]. El-Mizan Fi Tefsiri’l Kur’an, c. 3, s. 218.
[8]. Emali Şeyh Tusi, s. 40. Nuru’s Sakaleyn Tefsiri, c. 1, s. 333.
[9]. Ali İmran, 37. El-Burhan Fi Tefsiri’l Kur’an, c. 2, s. 216, h. 8. Şeyh Tusi’nin Emali adlı kitabından, c. 2, s. 227.
[10]. Şeyh Mühsin Ebu’l Hubbi’l Kebir, s. 128.