Kur’an'ın Rolünü Aktive Etmede İlim Havzasının Sorumluluğu

| |defa okundu : 716
  • Post on Facebook
  • Share on WhatsApp
  • Share on Telegram
  • Twitter
  • Tumblr
  • Share on Pinterest
  • Share on Instagram
  • pdf
  • Çıktı al
  • save

Kur’an'ın Rolünü Aktive Etmede İlim Havzasının Sorumluluğu

Şerefli İlim Havzasının toplumu eğitmek, yönlendirmek ve yeniden biçimlendirmek için sorumluluğunu gösteren hadislerden sadece bir tanesini burada zikredeceğim. Allah Resulü'nün (s.a.a), Allah’a hamd ve senada bulunup bazı Müslüman toplulukları zikrederek övdükten sonra şöyle buyurduğu rivayet edilir: “Komşularından öğrenmeyen, anlamayan ve bilgilenmeyen insanlara ne oluyor? Ruhum kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki; ya komşularına öğretirler veya anlatırlar veyahut bilgilendirirler, ya da onları bu dünyada cezalandırmak için acele ederim.” Daha sonra minberden indi ve evine girdi. Allah Resulü’nün (s.a.a) Ashabı şöyle dediler: “Bu sözleriyle neyi kastetti?” sonra dediler ki: “Aş’ariler alim ve fakih oldukları halde komşuları cahil abtal insanlardır, biz bu sözden bunun dışında bir şey anlamıyoruz.”

Bunun üzerine Aş’arilerden bir heyet oluştu ve Allah Resulü’nün (s.a.a) huzuruna çıkarak şöyle dediler: “Bir kısım Müslümanları hayırla yad etmişsiniz ama bizim hakkımızda şer demişsiniz. Bizim suçumuz nedir?” Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ya komşularınıza öğretir, onlara anlatır, onlara emreder ve nehyedersiniz veyahut daha bu dünyada cezalandırılmanız için acele ederim.” Dediler ki; “Bize bir yıl süre ver, bir yılda onlara öğretiriz ve onlar da öğrenirler.” Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.a) onlara bir yıl süre verdi ve şu ayeti okudu:[1]

[لُعِنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَى لِسَانِ دَاوُودَ وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ ذَلِكَ بِمَا عَصَوا وَّكَانُواْ يَعْتَدُونَ، كَانُواْ لاَ يَتَنَاهَوْنَ عَن مُّنكَرٍ فَعَلُوهُ لَبِئْسَ مَا كَانُواْ يَفْعَلُونَ]

İsrailoğullarından inkâr edenler, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lânetlendi. Bu, onların isyan etmeleri ve hadlerini aşıyor olmalarından ötürüydü. İşledikleri herhangi bir kötülükten birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Yapmakta oldukları ne kötüydü![2]

Bunlar, bu alanda şerefli İlim Havzasının önüne serdiğim önerilerden bazılarını teşkil etmektedir. Bu görev hepimizin yerine getirmesi gereken ortak bir sorumluluktur; Kur'an'ı okumada ısrarlı olmaya, geceleyin ve gün içinde Kur’an’dan istifade etmeye özen göstermek gerekir. Aşağıda zikredilecek hadis-i şerifler aracılığıyla bu konuda daha çok şey öğreneceğiz.

Havzanın bu görevi, sadece onlara has bir görev değil, ancak başkalarından daha çok onlara farz olduğu için onlara hitap ettik, yoksa her bireyin yapabileceği kadarıyla tüm toplum söz konusu bu adımlardan sorumludur. Bilgileri az olanlar, Şubr tefsiri gibi basit tefsirleri okumaya başlayarak bu görevlerini yerine getirmeliler.

Kuşkusuz ben her Müslümana – bizatihi kendi hayatımda deneyimlediğim – tilaveti esnasında müfredatını anlayabilmesi için tefsir edilmiş bir mushafta Kur'an okuyarak hayatına başlamasını ve Kur’an hakkında içmali bir bilgi elde edinceye değin birkaç kez bu şekilde Kur’an’ı hatmetmesini tavsiye ediyorum. Daha sonra el-Mizan ve Fi Zilali’l-Kur’an gibi gelişmiş tefsir kitaplarını okuma suretiyle potansiyelini ilerleterek Kur'an'ı yüzünden okuma aşamasına geçilmeli. Bu arada  Kur'an kavramlarını açıklayan veya konulu olarak Kur'an tefsirlerini içeren kitaplarda araştırma yapmak için bir başlık seçer ve okumaya başlar, böylece seçtiği başlık ile ilgili tüm ayetleri toplar, daha sonra hepsinin toplamından Kur'an’ın, ideolojik, ahlaki, entelektüel veya başka bir şekilde toplumun deneyimlediği gerçekçi bir sorunu tedavi edeceği varsayılan konuyla ilgili  algısı ve teorisi – burada, gerekli hassasiyetleri de göz önünde bulundurmak kaydıyla daha iyi anlaşılması için bazı entelektüel terimleri ödünç alıp kullanıyorum - çıkarımında bulunur.

Onları yönlendirmek, var olan sorularını yanıtlamak ve onları, kendileri için yararlı olan şeylere kanalize etmek için şerefli İlim Havzasının bazı erdemlileri ile bu projeyi takip etmek daha iyi olabilir, çünkü toplum ve İlim Havzası, birbirlerini tamamlayan bir bütünün iki parçasıdır. İlim Havzası, toplumu yönlendirir, toplum ise, İlim Havzasının kendi sorumluluk düzeyinde olması, halkın ihtiyaçlarına ve umutlarına cevap verme seviyesinde kalması, aynı şekilde içinde yaşadığı çağa ayak uydurabilmesi için ona baskı yapar. İşte, ancak bu durumda İlim Havzasından, onları diğerlerinden ayıracak ehil ve vizyoner kişiler çıkabilir ve halk da kimin daha verimli olabileceğini öğrenebilir.

Kur'an-ı Kerim, yalnızca bir kişi kendisini ve etrafındaki kişileri ıslah edip düzelten böylece kancalarıyla insanlığı çepeçevre sarmalayan hata ve sapmalara karşı yüklenip yerine getirmesi gerektiği bir mesaj olarak gördüğünde hakkıyla anlaşılabilir. İşte o zaman Kur’an’ın indiği koşullara benzer şartlarda yaşar ve taşıdığı sırlarını ona açar. Yoksa her ne kadar inkar edilemez bir fazilete sahip olsa da, sadece teberrük olsun diye Kur’an’ı okumak yeterli değildir.

Kur’an dersleriyle ilgili zorunlu olarak yapılması gereken çalışmalardan biri de, ayetlerinin iniş tarihine göre ele alınıp araştırılmasıdır. Her ne kadar Kur’an ayetlerinin iniş tarihlerine dair kesin bir kanıt olmaması yüzünden mevcut çalışmanın ayrıntılı bir biçimde yapılması zor bir iş olsa da, ancak eldeki kaynaklardan, bir kısmı ele alınarak üzerinde çalışılabilir. Bu araştırma, gerçekleşen vaka ve olaylara göre ayetler, tedrici bir biçimde indiği için Kur'an'ın toplumu reforme etmede attığı adımlarını bilmek açısından birçok fayda sağlayacaktır.

Bir kerede komple bir iniş yerine, Kur'ân'ın kademeli olarak tedrici indirilmesinin, çözümleyip tedavi ettiği durumlara doğrudan bir etkisi ve etkili tesiri bulunmaktadır. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

[وَقُرْآناً فَرَقْنَاهُ لِتَقْرَأَهُ عَلَى النَّاسِ عَلَى مُكْثٍ وَنَزَّلْنَاهُ تَنزِيلاً]

Biz Kur’an’ı, insanlara dura dura okuyasın diye âyet âyet ayırdık ve onu peyderpey indirdik.[3] Bir eğitim, rehberlik ve ihya kitabı olduğu sürece, kademeli olmalı ve nazik davranmalıdır ki, böylece uygun tedaviyi doğru zamanda ve uygun dozla, ne daha az, ne daha fazla, ne vaktinden önce, ne vaktinden sonra, her şeyi tam olarak tanımlaması gerekir. Böylece Kur'an, uzun bir süreden sonra üstünlük, mükemmellik, yüceltme, gurur ve dokunulmazlık zirvesinde kendini bulması için bu milletin elinden tuttu.



[1]. El-Mizan fi Tefsiri’l-Kur’an, c. 6, s. 84. Yukarıdaki ayetin tefsirinde Dureru’l-Mensur kitabından aktarılmıştır.

[2]. Maide, 78-79. 

[3]. İsra, 106.