Kâfirler ve Tağutlarla Karşı Karşıya Gelme Hükümlerinden Bazıları

| |defa okundu : 321
  • Post on Facebook
  • Share on WhatsApp
  • Share on Telegram
  • Twitter
  • Tumblr
  • Share on Pinterest
  • Share on Instagram
  • pdf
  • Çıktı al
  • save

Kâfirler ve Tağutlarla Karşı Karşıya Gelme Hükümlerinden Bazıları

Bu içtihat/fıkıh, yaşamın tüm yönlerini içermektedir, öyleyse Kur'ân, kâfirlerle karşı karşıya gelme içtihat/fıkhı olarak adlandırılabilecek ne kadar da çok fikir ihtiva etmektedir! Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

[وَلاَ تَهِنُواْ فِي ابْتِغَاء الْقَوْمِ إِن تَكُونُواْ تَأْلَمُونَ فَإِنَّهُمْ يَأْلَمُونَ كَمَا تَأْلَمونَ وَتَرْجُونَ مِنَ اللّهِ مَا لاَ يَرْجُونَ وَكَانَ اللّهُ عَلِيمًا حَكِيماً]

Düşman topluluğunu izlemekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, kuşkusuz onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı duyuyorlar. Üstelik siz Allah’tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.[1] Öyleyse, her iki tarafında zarar gördüğü bir şeyden neden kaçılmaktadır? Aradaki fark ise, yüce Allah’ın ahirette size vereceklerini umuyorsunuz ki, bunda herhangi bir kayıp yoktur, ancak onlar, acı ve azap dışında yüce Allah’tan hiçbir şeyi ummuyorlar. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

 [وَظَنُّوا أَنَّهُم مَّانِعَتُهُمْ حُصُونُهُم مِّنَ اللَّهِ فَأَتَاهُمُ اللَّهُ مِنْ حَيْثُ لَمْ يَحْتَسِبُوا وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ الرُّعْبَ يُخْرِبُونَ بُيُوتَهُم بِأَيْدِيهِمْ وَأَيْدِي الْمُؤْمِنِينَ فَاعْتَبِرُوا يَا أُولِي الأَبْصَارِ]

Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah’tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah’ın emri onlara ummadıkları yerden geldi. O, yüreklerine korku düşürdü. Öyle ki, evlerini hem kendi elleriyle, hem de mü’minlerin elleriyle yıkıyorlardı. Ey basiret sahipleri, ibret alın.[2] Yüce Allah şöyle buyuruyor:

[مَا كَانَ لأَهْلِ الْمَدِينَةِ وَمَنْ حَوْلَهُم مِّنَ الأَعْرَابِ أَن يَتَخَلَّفُواْ عَن رَّسُولِ اللّهِ وَلاَ يَرْغَبُواْ بِأَنفُسِهِمْ عَن نَّفْسِهِ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ لاَ يُصِيبُهُمْ ظَمَأٌ وَلاَ نَصَبٌ وَلاَ مَخْمَصَةٌ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ يَطَؤُونَ مَوْطِئًا يَغِيظُ الْكُفَّارَ وَلاَ يَنَالُونَ مِنْ عَدُوٍّ نَّيْلاً إِلاَّ كُتِبَ لَهُم بِهِ عَمَلٌ صَالِحٌ إِنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ، وَلاَ يُنفِقُونَ نَفَقَةً صَغِيرَةً وَلاَ كَبِيرَةً وَلاَ يَقْطَعُونَ وَادِياً إِلاَّ كُتِبَ لَهُمْ لِيَجْزِيَهُمُ اللّهُ أَحْسَنَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ]

Medine halkı ve onların çevresinde bulunan bedevîlere, Allah’ın Resûlünden geri kalmak, kendi canlarını onun canından üstün tutmak yaraşmaz. Çünkü onların, Allah yolunda çektikleri susuzluk, yorgunluk, açlık, kâfirleri öfkelendirmek üzere bir yere adım atmaları ve düşmana karşı herhangi bir başarı kazanmaları gibi hiçbir olay yoktur ki karşılığında kendilerine iyi bir amel(in sevabı) yazılmış olmasın. Şüphesiz Allah, iyilik yapanların mükâfatını elbette zayi etmez. Allah yolunda küçük, büyük bir harcama yapmazlar ve bir vadiyi katetmezler ki (bunlar), Allah’ın, yaptıklarının daha güzeliyle kendilerini mükâfatlandırması için hesaplarına yazılmış olmasın.[3] Yüce Allah’a itaatin gerektirdiği çaba sarfetme ve malları sunmada bu başarısızlık ve ihmal de nedir böyle? Humus, zekat ve şeriatın insanlara farz kıldığı diğer hakların yerine getirilmesi istendiğinde insanların, Yüce Allah’a olan bu güvensizlik ve su-i zanlarının sebebi nedir?! Halbuki yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

[ثُمَّ نُنَجِّي رُسُلَنَا وَالَّذِينَ آمَنُواْ كَذَلِكَ حَقّاً عَلَيْنَا نُنجِ الْمُؤْمِنِينَ]

Sonra resûllerimizi ve iman edenleri kurtarırız. (Ey Muhammed!) Aynı şekilde üzerimize bir hak olarak, inananları da kurtaracağız.[4]

Bu durumu gösteren ayetlerden bazılarında Muhammed suresindeki ayetlerdir. Eğer ruhunu, düşüncelerini ve kalbini insanlığın hayatındaki o mutlu zamana taşıyabilir ve zor bir zamana denk gelen risaletin ilk döneminde, sayıca az, mustaz’af bırakılmış ve Kureyşliler tarafından en kötü işkencelere maruz bırakılan Allah Resulü (s.a.a) etrafında çember oluşturan inançlı topluluk arasında olduğunu tasavvur edebilsen, daha sonra Ahzap olayından sonra işlerin ipi Allah Resulü’nün (s.a.a) eline geçmesi, Hudeybiye fethinden Hayber’in fethine, oradan da Mekke ve Taif fethi, sonrasında Yemen ve bütün Arap Yarımadasının fethine kadarki süreçlerde elde ettiği zaferlerle acizlik ve umutsuzluğun müşriklerin tarafına geçmesi döneminde olduğunu hayal etsen farkına varırsın. Şimdi orada olduğunu, Rabbin, işlerinin asıl düzenleyicisinin, yerlerin ve göklerin yaratıcısının şu büyük Kur’ani hitabının sana indiğini ve sana şöyle demek için seninle doğrudan konuştuğunu tasavvur et:



[1]. Nisa, 104. 

[2]. Haşr, 2. 

[3]. Tevbe, 120-121. 

[4]. Yunus, 103.