Kur'an'ın Toplum Reformu Yönteminden Çıkarılan Dersler

| |defa okundu : 416
  • Post on Facebook
  • Share on WhatsApp
  • Share on Telegram
  • Twitter
  • Tumblr
  • Share on Pinterest
  • Share on Instagram
  • pdf
  • Çıktı al
  • save

Kur'an'ın Toplum Reformu Yönteminden Çıkarılan Dersler

Burada, Kur'an'ın toplumu yeniden şekillendirme ve ona rehberlik etme yönteminden çıkarılan bazı derslere dikkat çekmemiz gerekir:

1.     Belirli bir durumla uğraşırken nedenlere dikkat etmek, sonuçlarına dikkat etmekten çok daha elzemdir ve bu yaklaşım önemli ve zorunlu bir yaklaşımdır. Hasta, doktora başvurduğu zaman ve yakındığı acıları kendisine açıkladığı zaman, doktor için önemli olan, bunun nedenini teşhis etmek ve ona göre bir tedavi belirlemektir. Ama neden teşhis edilmeden sadece baş ağrısı, karın ağrısı veya yüksek ateş gibi semptomları tedavi etmekle yetinmek, kesin olarak düşünsel bir yanılgıdan kaynaklanmaktadır. Buna göre örneğin, açılıp saçılma olgusunu ya da gençlerin alışkanlıklarını ve Batı’ya özenmelerini veya insanların humus zekatını vermekten ya da namaz kılmaktan kaçınmalarını veyahut şarap içme ve yoz ilişkiler gibi iğrenç davranışlarını ya da şöyle de: bütün insanların yüce Allah’ın şeriatından uzaklaşmaları ve bilinçli bir şekilde ona muhalefette bulunmaları durumunu tedavi etmek isteyen kişinin, onlara bu vaciptir onu yerine getirin ve şu haramdır ondan kaçının demesi yeterli değildir. Zira muhatapları Müslüman kimselerdir ve bunları zaten biliyorlar. Bilakis sebebi, yani uygulama motivasyonu olan dini inançlarının zayıflığına neden olan asıl unsuru teşhis etmeli ve daha sonra tedaviye başlamalı. Şüphesiz dini inancın zayıflığının kaynağı, toplumun ahlaki ve akidevi yönünün zayıflığıdır, bu yüzden Kur'an Mekke'de - yani, ilk iniş döneminde – söz konusu iki yöne odaklanmıştı. Böylece bir inanç sunmuş ve kendisine yöneltilen eleştirilere farklı kanıtlarla cevap vermiştir. Genelde onların fıtratlarındaki potansiyellerini etkilemiştir, zira her insanın batınında var olan, kimsenin inkar edemeyip reddedemediği vicdani kanıtlar ortaya koymuştur. Akıllarını başlarına getirmek ve kalplerini temizlemek için kıyamet gününe ait manzaları, yüce Allah’ın önceki kavimlerle ilgili sünnetini, öğüt veren ve ibret alınması gereken konuları gözler önüne sermeye ayrı bir önem vermiştir. Tüm bu aşamalardan sonra onları, ahkamı yerine getirmekle mükellef kılmıştır. Onlar da itaat ederek yanıt vermelerdir. Bizler, Mekke’deki eğitim döneminin, Medine’deki eğitim döneminden daha uzun soluklu olduğunu biliyoruz. Bundan da anlaşılıyor ki; nedenlere önem verme, sonuçlara verilen önemden çok daha fazla olmalıdır.

2.     Böylece Kur’an'ın, Müslümanların kişiliğinin ahlaki ve ideolojik yönünü inşa etmenin gereği olan ruhu ve toplumu yeniden biçimlendirme yönteminden öğrenilen ikinci dersle ilgili konu açılır. Allah’a Dönmeliyiz adlı derslerimde zikrettiğim üzere Kur'an, bu inşanın gerçekleşmesinde birçok yöntem kullanmıştır. Orada şöyle dedik: insanın yaşamakta olduğu akıl, kalp ve ruh alemine yolculuk eder ve örneğin, göklerin, bereketlerini indirmemesi, yeryüzünün içindeki iyilikleri ortaya koymaması ve duaların kabul edilmemesi ile zorbaların başa gelmesi arasında bir ilişki kurarak insanların yüce Allah’ın şeriatından uzaklaşmalarını ve iyiliği emretme, kötülüğü de menetme farizasının terk edilmesini tüm bunların nedeni olarak görür. Dolayısyla bu tür kötü sonuçlardan kurtulmak isteyen, bu farizayı yerine getirmesi gerekir. Zira hadiste şöyle gelmiştir:

إذا تركتم الأمر بالمعروف والنهي عن المنكر نزعت عنكم البركات ونزلت عليكم البليّات وسلطت عليكم شراركم ثم تدعون فلا يستجاب لكم.

“İyiliği emretmeyi ve münkerden nehyetmeyi bıraktığınızda size verilen bereketler alınacak, üzerinize belalar yağacak ve en kötüleriniz yönetime gelecek, daha sonra dua edeceksiniz ama dualarınız kabul edilmeyecek.”[1]

Bu yöntemlerin en başında ölümü, ölüm sonrası ve kıyamet günü ile ilgili sahneleri ve görülen dehşeti, kâfirlerin ve fasıkların ateşte şeytanlarıyla olan diyaloglarını ve yüce Allah tebareke ve tealanın kendisine itaat etmekten yüz çevirenler hakkındaki sünnetiyle ilgili uyarı ve hatırlatma bulunmaktadır. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

[دَمَّرَ اللَّهُ عَلَيْهِمْ وَلِلْكَافِرِينَ أَمْثَالُهَا]

Allah, onları yerle bir etmiştir. İnkâr edenlere de bu akıbetin benzerleri vardır.[2]

[فَأَخَذَهُمُ اللّهُ بِذُنُوبِهِمْ وَاللّهُ شَدِيدُ الْعِقَابِ]

Allah da onları günahlarıyla yakaladı. Allah, azabı çok şiddetli olandır.[3] Fıtri bir hakikati dile getirmekle birlikte kullarına verdiği sayısız ve sınırsız nimetlerini zikretmektedir:

[هَلْ جَزَاء الإِحْسَانِ إِلا الإِحْسَانُ]

 İyiliğin karşılığı, yalnız iyiliktir.[4] Daha sonra da yüce Allah’ın şeriatını uygulaması halinde insanın kalbini, yaşamını ve toplumunu yapılandıran huzuru açıklamaktadır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

[وَلَوْ أَنَّ أَهْلَ الْقُرَى آمَنُواْ وَاتَّقَواْ لَفَتَحْنَا عَلَيْهِم بَرَكَاتٍ مِّنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ]

Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allaha karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık.[5]

Şüphesiz kişinin kendisi için yaşadığı hedefi tanımlayan inanç ve ahlaktır. Bu nedenle de inanç ve ahlak insan yaşamının parametrelerini tanımlarlar. Örneğin, hayırsever bir projeye bağış yapmak veya muhtaç bir kişiye yardım götürülmek istendiğinde bu hayra ortak olmak  için kim daha önce koşar; yüce Allah’ın rızasını dileyen ve ondan mükafat isteyen mümin mi, yoksa tek kaygısı dünya malını daha fazla elde etmek olan, dinden uzak  ve [قَدْ يَئِسُوا مِنَ الآخِرَةِ كَمَا يَئِسَ الْكُفَّارُ مِنْ أَصْحَابِ الْقُبُورِ] Kabirlerdeki kâfirlerin ümit kestikleri gibi tamamen ahiretten ümitlerini kesmiş...[6] biri mi? Tabi ki de birincisi koşar. Bu, insanı uygulamaya itmede inancın ve ahlakın etkisine dair bir örnekti. İnananın, amacı yüce Allah tebareke ve tealadır, bu yüzden ahiretin evlatları olun, dünyanın çocukları olmayın. Şüphesiz ümmetin gerilemesinin ve kaybetmesinin nedeni, kendisi uğruna yaşadığı hedefi kaybetti ve çeşitli yollara ayrıldı. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

[وَأَنَّ هَذَا صِرَاطِي مُسْتَقِيماً فَاتَّبِعُوهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَن سَبِيلِهِ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ]

İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti.[7]

Tek yapmamız gereken toplumun zihinlerinde ve kalplerinde oluşan bu boşluğu doldurmak olacaktır, böylece yüce Allah tebareke ve tealanın iradesi doğrultusunda yolunu bulacak ve hayatını organize edecektir. Evet, güzel ahlakın kaynağı olan hak inançla kalpleri diriltmek ve yumuşatmak, ruhları yetiştirmek ve beslemek olan Kur’an yöntemini hayata geçirmeliyiz. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

 [أَلَمْ يَأْنِ لِلَّذِينَ آمَنُوا أَن تَخْشَعَ قُلُوبُهُمْ لِذِكْرِ اللَّهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الْحَقِّ وَلا يَكُونُوا كَالَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِن قَبْلُ فَطَالَ عَلَيْهِمُ الأَمَدُ فَقَسَتْ قُلُوبُهُمْ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ]

İman edenlerin Allah’ı zikretmekten ve inen haktan dolayı kalplerinin saygı ile ürpermesinin zamanı gelmedi mi? Daha önce kendilerine kitap verilip de, üzerinden uzun zaman geçen, böylece kalpleri katılaşanlar gibi olmasınlar. Onlardan birçoğu fasık kimselerdir.[8]

Bu düşünürlerin ve eğitimcilerin girmesi gereken bir kapıdır. Bu, öğüt vermede ve kalpleri ihya etmede Kur’an’ın kullandığı yöntemdir. Düşünen bir insanın haklarında tefekkür ettiğinde hayatına yeni bir çeki düzen vereceği birçok ayet bunu göstermektedir. Örneğin, yüce Allah’ın Duhan suresinde buyurduğu gibi:

[كَمْ تَرَكُوا مِن جَنَّاتٍ وَعُيُونٍ، وَزُرُوعٍ وَمَقَامٍ كَرِيمٍ، وَنَعْمَةٍ كَانُوا فِيهَا فَاكِهِينَ، كَذَلِكَ وَأَوْرَثْنَاهَا قَوْماً آخَرِينَ، فَمَا بَكَتْ عَلَيْهِمُ السَّمَاء وَالأَرْضُ وَمَا كَانُوا مُنظَرِينَ]

Onlar geride nice bahçeler, nice pınarlar bıraktılar. Nice ekinler, nice güzel konaklar! Zevk ve sefasını sürdükleri nice nimetler! İşte böyle! Onları başka bir topluma miras bıraktık. Gök ve yer onların ardından ağlamadı; onlara mühlet de verilmedi.[9]

Birincisi inançlar, ikincisi ahlakla ilgili olup samimi ve saf bir kalpten neşvünema ederek iki ciltten oluşan el-Kalbu’s-Selim (Sağlıklı Kalp) kitabını okumanızı tavsiye ederim.

3. Hidayet ve ıslah etmede kademeli bir yol izlemesi ve insanların elini şefkatli bir biçimde tutması, bunun başat örneği ise: Şarap içmenin haram kılınmasının - toplumda köklü bir alışkanlık haline gelmesi ve kalp ve zihinlerinde yer etmesi itibarıyla - aşamalı bir şekilde uygulanması. Şaraptan menetme bazı aşamalardan oluşmaktadır ki, birincisi:  [يَسْأَلُونَكَ عَنِ الْخَمْرِ وَالْمَيْسِرِ قُلْ فِيهِمَا إِثْمٌ كَبِيرٌ وَمَنَافِعُ لِلنَّاسِ] Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı zahirî) yararlar vardır. [10] Bunun üzerine bazıları, “Onu içmeyeceğiz, çünkü bu bir günahtır. Yüce Allah ahlaksızlığın görünenini ve görünmeyenini ve günahı yasaklamıştır.” dediler. Bazıları ise, “İçinde bulunan faydası kadarıyla içmeye devam edeceğiz” dediler. Daha sonra Yüce Allah’ın şu sözü indi: [لاَ تَقْرَبُواْ الصَّلاَةَ وَأَنتُمْ سُكَارَى حَتَّىَ تَعْلَمُواْ مَا تَقُولُونَ] Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.[11] Böylece bazıları bundan sonra namaza zarar veren hiçbir şey yemeyeceklerini söyleyerek geri çekildi. Sonra kesin olarak yasaklayan Maide suresindeki şu ayet indi:[يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إِنَّمَا الْخَمْرُ وَالْمَيْسِرُ وَالأَنصَابُ وَالأَزْلاَمُ رِجْسٌ مِّنْ عَمَلِ الشَّيْطَانِ فَاجْتَنِبُوهُ] Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.[12]

Kur'an’ın bizatihi 23 yıllık bir süre zarfında kısım kısım inişi, ancak zaman, yer, objektif koşulları, insanların seviyelerini, kavrama ve uygulama potansiyellerini dikkate alarak amaçladığı eşzamanlı tedavileri hedeflediğini göstermektedir.

Aşama ve tedricilik çeşitli biçimlerde olabilir. Örneğin, kabile gelenekleri gibi doğal bir toplumsal fenomen tedavi edilmek istendiğinde, önce geçerlilik, alaka düzeyi ve onlarda yaratılacak şüphecilik boyutlarıyla işe başlarız, sonra bunlara karşılık gelen alternatifler ve diğer seçenekleri ileri süreriz. Bu şüphecilik durumu ruhlara işlendiğinde ve dikkatler daha iyi bir alternatife çekildiğinde, o zaman eskiyi değiştirme inancı ortaya çıkacaktır, işte o zaman onu ortadan kaldırma olanağı doğacaktır.  Lakin söz konusu aşamalara riayet edilmez, gerekli yapılandırma ve hazırlıklar yapılmaz ve doğrudan eleştirilmeye veya ortadan kaldırılmaya çalışılırsa kesin başarısızlıkla karşılaşılacak, sağlam ve köklü olmaya devam edecektir. Zira insan fıtratı, kendisine tanıdık gelen ve miras kalanlara saygı duymaya ve ona göre ibadet etmeye ayarlıdır. Bu yüzden de tüm bu ibadet ediciler, bu sosyal fenomeni değiştirmeye yönelik tüm girişimlerine karşı çıkacaktır.

Allah Resulü (s.a.a) peygamberlikle gönderildiğinde, doğrudan putlara saldırmaya başlamadı, daha ziyade kendisi, Ali (a.s) ve Hatice (s.a) ile beraber Kureyş’in göreceği ve duyacağı şekilde yüce Allah’a ibadet ettiler ve onlar da ona herhangi bir kötülükte bulunmuyorlardı. Ama bu yaptıklarıyla birçok soruya kapı araladılar: Bu üçü ne yapıyorlar böyle? Kime ibadet ediyorlar? Kavimlerinin gittiği yoldan neden ayrıldılar? Onları bütün bir kattiyetle herkese karşı durmaya sevk eden bu cesaret ve köklü iman nereden kaynaklanmakta?... işte bu sorular bir grubun İslam’ı kabul etmesine yol açtığı gibi - siyer kitaplarında Abdullah b. Mes’ud'un hikayesini değerlendirin – Kureyş’in de itirazı ile karşılaşmadı, çünkü putlarına doğrudan saldırmayarak onları kışkırtmadı ve ateşlerini harlamadı.

4.     Ümmetin dikkat ve teveccühünü, varlığını ancak onları koruyarak sürdürebileceği temellere ve esaslara yönlendirmesi. Özellikle de, Allah Resulü’nden (s.a.a) sonra ümmetin kendilerinden cayacağını ve ihmal edeceğini bildiği konuları daha fazla vurgulamaktadır. Örneğin; iyiliği emretme ve kötülükten alıkoyma, imamet, velayetin müminlere ait olduğu, kafirlerin meşakkatleri, Zevi’l-Kurba’ya sevgi, Kur’an ve Ehlibeyt’e (a.s) sımsıkı bağlanma ve mescitleri, cami cemaatini ve cemaatleşmeyi korumaya vurgu yaması gibi, ama Allah Resulü (s.a.a) aralarından ayrılır ayrılmaz ümmetin, varlığını koruyan bu hayati temelleri ihmal etme ve hızlı sapma geri sayımı başladı, bu nedenle doğruluğa ve reforma dönük yapılacak herhangi bir dönüşü için söz konusu temellerin, ümmetin yaşamındaki rolüne direk olarak geri döndürülmesiyle sağlanacaktır, inşaallah!

5.     Toplumu ıslaha etmeye ve ona rehberlik yapmaya çalışan kişinin veya bir reform mesajı olarak Kur’an taşıyıcısı diye adlandırdığımız şahsın, karşılaşacağı zorluklar ve başına gelecek müsibetler karşısında rahatlaması, teselli bulması ve gönül huzurunu sağlama. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

[المص، كِتَابٌ أُنزِلَ إِلَيْكَ فَلاَ يَكُن فِي صَدْرِكَ حَرَجٌ مِّنْهُ لِتُنذِرَ بِهِ وَذِكْرَى لِلْمُؤْمِنِينَ]

Elif Lâm Mîm Sâd. Bu, sana, kendisiyle (insanları) uyarman için ve mü’minlere öğüt olarak indirilmiş bir kitaptır. Artık ondan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın.[13]

[فَلَعَلَّكَ تَارِكٌ بَعْضَ مَا يُوحَى إِلَيْكَ وَضَآئِقٌ بِهِ صَدْرُكَ أَن يَقُولُواْ لَوْلاَ أُنزِلَ عَلَيْهِ كَنزٌ أَوْ جَاء مَعَهُ مَلَكٌ]

(Ey Muhammed!) Belki de sen, (müşriklerin) “Ona bir hazine indirilseydi veya beraberinde bir melek gelseydi ya!” demelerinden dolayı sana vahyolunanlardan bir kısmını göz ardı edeceksin ve o yüzden göğsün daralacak.[14]

[وَاصْبِرْ وَمَا صَبْرُكَ إِلاَّ بِاللّهِ وَلاَ تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَلاَ تَكُ فِي ضَيْقٍ مِّمَّا يَمْكُرُونَ، إِنَّ اللّهَ مَعَ الَّذِينَ اتَّقَواْ وَّالَّذِينَ هُم مُّحْسِنُونَ]

Sabret! Senin sabrın ancak Allah’ın yardımı iledir. Onlardan yana üzülme. Tuzak kurmalarından dolayı da sıkıntıya düşme. Şüphesiz Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanlar ve iyilik yapanlarla beraberdir.[15]

[لَتُبْلَوُنَّ فِي أَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ وَلَتَسْمَعُنَّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ مِن قَبْلِكُمْ وَمِنَ الَّذِينَ أَشْرَكُواْ أَذىً كَثِيراً وَإِن تَصْبِرُواْ وَتَتَّقُواْ فإن ذَلِكَ مِنْ عَزْمِ الأُمُورِ]

Hani Allah, kendilerine kitap verilenlerden, “Onu (Kitabı) mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz” diye sağlam söz almıştı. Fakat onlar verdikleri sözü, arkalarına atıp onu az bir karşılığa değiştiler. Yaptıkları bu alışveriş ne kadar kötüdür![16] Ama en yumuşak ve en nazik ifade Yüce Allah’ın şu sözüdür: [وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا] Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin.[17] Gözetleme, nezaket, merhamet, koruma, yönlendirme, basiret/içgörü vb.

Allah Resulü'nün (s.a.a) hicretten önce Ebu Talib ve Hatice’nin ölümleriyle yardımcılarını kaybetmesi ve Kureyş’in İslam’a girmesinden pratik olarak umutsuzluğa düşmesi neticesinde Mekke'de yaşadığı sinir bozucu dönem ve kendisine Taif’te olduğu gibi Mekke dışında başka bir sığınak bulmaya çalışması ama bunun da başarısızlıkla sonuçlanmasıyla beraber yeryüzü bütün genişliğiyle müminlere daralması esnasında inen Yusuf suresi gibi bazı surelerin, bütünüyle bu amaca yönelik olarak indiğini görmekteyiz. Evet, işte tam da böyle bir dönemde üzerlerine Yusuf suresi indi ve onlara kardeşlerin, küçük kardeşlerine karşı nasıl komplo kurduklarını ve çukura nasıl attıklarını - bu da doğal nedenlere göre ölüm anlamına gelir - ancak yüce Allah’ın, onu kurtaran ve Mısır kralının evine satan bir kafileyi gönderdiğini, daha sonra Mısır azizinin karısı ve diğer kadınların eziyetlerine maruz kaldığı ve bunun sonucunda yıllarca zindan hayatı yaşadığını, ancak yüce Allah’ın onu zindandan kurtararak ona rüya tabirlerini öğrettiğini, bu sayede Mısır hazinelerinin mu’temedliğine getirildiğini, ahlakı ve iyi yönetimi ile önce insanların kalplerinde sultan seçildiğini daha sonra onların bizatihi kral olduğunu, daha sonra  kendisine bu komplo kuran kardeşlerinin küçük düşürülmüş bir biçimde kendisine geldiklerini, onları büyüklüğü ve  merhametli kalbi ile affederek onlara şöyle dediğini: [لاَ تَثْرَيبَ عَلَيْكُمُ الْيَوْمَ يَغْفِرُ اللّهُ لَكُمْ وَهُوَ أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ] Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir.[18]  Böylece yüce Allah onu, babası ve erkek kardeşleriyle yeniden bir araya getirdiğini haber veriyordu. Kureyş’in, Allah Resulü’nün (s.a.a) başına aynı belaları getirdikten sonra yüce Allah’ın kendisine yardım etmesi sonucundan Mekke'deki evlerinde kendilerine galebe ettiğinde, onlara şöyled dedi:  ما تروني فاعلاً بكم

“Size ne yapmamı öngörüyorsunuz?” onlar: “Doğrusu sen keyrem sahibi bir kardeş ve kerem sahibi bir amcaoğlusun.” dedikten sonra Allah Resulü aynı sözü yani kerem sahibi kardeşi Yusuf’un sözlerini tekrarlayarak şöyle buyurdu: لا تثريب عليكم اليوم اذهبوا فانتم الطلقاء “Bugün size kınama yok. Gidiniz, sebestsiniz!”[19] Böylece onlar bu sözleriyle Allah Resulü’nün (s.a.a) nasıl bir üstün kişiliğe sahip olduğunu ikrar ettiler.

6.     Yüce Allah’a yakınlaştıracak ve onunla ilgili marifeti fazlalaştıracak olan her bilgi, öğrenme ve anlama arayışı içinde olmaya teşvik etme. Kur’an'da beş yüzden fazla ayette bilgi ve düşünmeye teşvik edildiği, bilginlerin övüldüğü, bilgisizlik ve bilgisizlerin yerilerek akıbetleri hakkında bilgi verildiği söylenmiştir. Öyle ki; Kur’an, aşağıdaki ayet-i kerimenin analizine göre müminlerin Allah tebareke ve teala ile ilgili anlayış, ilim ve marifet sahibi olmalarını, düşmanlarına karşı  on kat daha fazla güce sahip olmalarının nedeni kılmıştır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

[يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ حَرِّضِ الْمُؤْمِنِينَ عَلَى الْقِتَالِ إِن يَكُن مِّنكُمْ عِشْرُونَ صَابِرُونَ يَغْلِبُواْ مِئَتَيْنِ وَإِن يَكُن مِّنكُم مِّئَةٌ يَغْلِبُواْ أَلْفاً مِّنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لاَّ يَفْقَهُونَ]

Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et. Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir.[20] Bununla birlikte zaferin önemli nedenlerinden biri olan sabrı ise, sadece bir kat güç artımı olarak görmüştür. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

[الآنَ خَفَّفَ اللّهُ عَنكُمْ وَعَلِمَ أَنَّ فِيكُمْ ضَعْفاً فإن يَكُن مِّنكُم مِّئَةٌ صَابِرَةٌ يَغْلِبُواْ مِئَتَيْنِ وَإِن يَكُن مِّنكُمْ أَلْفٌ يَغْلِبُواْ أَلْفَيْنِ بِإِذْنِ اللّهِ وَاللّهُ مَعَ الصَّابِرِينَ]

Şimdi ise, Allah yükünüzü hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf olduğunu bildi. Eğer içinizde sabırlı yüz kişi olursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) bin kişi olursa, Allah’ın izniyle iki bin kişiye galip gelirler. Allah, sabredenlerle beraberdir.[21]



[1]. Tehzibu’l-Ahkam, c. 6, s. 176. 

[2]. Muhammed, 10. 

[3]. Ali İmran, 11. 

[4]. Rahman, 60. 

[5]. A’raf, 96. 

[6]. Mümtehine, 13. 

[7]. En’am, 153. 

[8]. Hadid, 16. 

[9]. Duhan, 25-29. 

[10]. Bakara, 219. 

[11]. Nisa, 43. 

[12]. Maide, 90. 

[13]. A’raf, 1-2. 

[14]. Hud, 12. 

[15]. Nahl, 127-128. 

[16]. Ali İmran, 187. 

[17]. Tur, 48. 

[18]. Yusuf, 92. 

[19]. Tefsir-u Nuru’s-Sekaleyn, c. 2, s. 460. 

[20]. Enfal, 65. 

[21]. Enfal, 66.