KUR’AN ÇERÇEVESİNDE YAŞAM

| |defa okundu : 406
  • Post on Facebook
  • Share on WhatsApp
  • Share on Telegram
  • Twitter
  • Tumblr
  • Share on Pinterest
  • Share on Instagram
  • pdf
  • Çıktı al
  • save

KUR’AN ÇERÇEVESİNDE YAŞAM

Kur'an bağlamında bir hayatı denedim, gençliğimin baharında yıllarca Kur’an’ın himayesinde yaşadım. Etime, kanıma, zihnime, dilime ve kalbime karışıncaya kadar yılda yirmi ila yirmi beş kez Kur’an’ı hatmettim. Kur’an’ı tilavet etmekle beraber özenle ve dahi üzerinde düşünerek iki önemli tefsiri de okudum. Çok değerli gördüğüm ve ilmi ve düşünsel kişiliğimin oluşmasında taşımış oldukları eşsiz etkiyi sürekli olarak dile getirdiğim bu her iki tefsir, “El-Mizan” ve “Fi Zilali’l-Kur’an” tefsirleridir. Öyle ki; düzenli olarak onlara müracaat etmek için baştan sona kadar okuduktan sonra barındırdıkları temel düşünceleri başlıklar halinde özetledim. Böylece içerdikleri o berrak düşünceler zihnimde ve o mutlu anlar da ruhum ve kalbimde dönüp dolaşmaktadır.

Kur’an’ın terekesinde neler bulunur? Ve Kur’an'ın riayeti altında yaşayan neler bulacak? Yüce Allah tebareke ve tealanın azameti ve her şeye galebe çalan kudretinin, Kur’an ayetlerinde, kanunlarında ve geleneğinde tecelli ettiğini görecektir. Yer, bütünüyle onun elindedir, gökler sağında katlanmış haldedir, izzet bütünüyle Allah’a aittir, güç ve mülk sadece onundur, yeryüzüne ve yeryüzünde bulunan her şeyin varisi O’dur, kulların dönüş yeri O’nun yanıdır, O, onlara şah damarlarından daha yakındır, kişi ve kalbi arasına girer, O’nun izni olmadan hiçbir şey hiçbir şeye fayda veya zarar veremez. İşte bundan ötürü de ne kadar büyük de olsa veya dost ve sevenleri tarafından şişirilip büyütülmek istense de, yüce Allah tebareke ve teala dışındaki her şey Kur’an hamilinin önünde küçülür ve ona boyun eğer. Zira yüce Allah’ın kudreti, onların yapageldiklerini alıp yutar! Dolayısıyla ne sütunlarla dolu İrem, ne kazıklar sahibi Firavun, ne de anahtarlarını (bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelecek hazineler sahibi Karun onun karşısında duramaz. Kur’an hamilinin gücü, yüce Allah’ın gücünden gelir ve O’ndan başka hiç kimseden korkmaz. Yüce Allah şöyle buyuruyor:

[مَثَلُ الَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِ اللَّهِ أَوْلِيَاء كَمَثَلِ الْعَنكَبُوتِ اتَّخَذَتْ بَيْتًا وَإِنَّ أَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنكَبُوتِ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ]

Allah’tan başkalarını dost edinenlerin durumu, kendine bir ev edinen örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke bilselerdi![1]

من خاف الله أخاف الله منه كل شيء

“Her kim Allah’tan korkarsa, Allah her şeyi ondan korkutur.”[2]

Sonrada [يُخَيَّلُ إِلَيْهِ مِن سِحْرِهِمْ أَنَّهَا تَسْعَى] Yaptıkları sihirden dolayı kendisine hızla sürünür gibi görünüyor.[3] gibi görünen ve kendilerini her şeyi gerçekleştirmeye kadir sanan büyük güçlerin, savaşa girilmeden ve belirgin herhangi bir saldırı yapılmadan tıpkı tuzun suda erimesi gibi aniden yok olup eridiklerini göreceksin. Ama yüce Allah sana yok oluşlarının arkasında kimin olduğunu beyan ederek uyarmaktadır:

[فَأَتَى اللّهُ بُنْيَانَهُم مِّنَ الْقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيْهِمُ السَّقْفُ مِن فَوْقِهِمْ وَأَتَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ حَيْثُ لاَ يَشْعُرُونَ، ثُمَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يُخْزِيهِمْ وَيَقُولُ أَيْنَ شُرَكَآئِيَ الَّذِينَ كُنتُمْ تُشَاقُّونَ فِيهِمْ قَالَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْعِلْمَ إِنَّ الْخِزْيَ الْيَوْمَ وَالْسُّوءَ عَلَى الْكَافِرِينَ]

Onlardan öncekiler de tuzak kurmuşlardı. Allah’ın azabı binalarını, temelinden gelip yıktı da tavanları başlarına çöküverdi ve azap kendilerine fark edemedikleri yerden geldi. Sonra kıyamet günü, Allah onları rezil edecek ve diyecek ki: “Uğrunda mücadele ettiğiniz ortaklarım nerede?!” Kendilerine ilim verilenler ise şöyle derler: “Şüphesiz bugün rezillik, aşağılık ve kötülük kâfirlerin üzerinedir.”[4]

Yüce Allah’ın müminlere vermiş olduğu vaadinin yani akibet, Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır sözü ve güvencesinin gerçekleştiği görülecektir. Tabi ki; şu durum gerçekleştikten sonra:

  [مَّسَّتْهُمُ الْبَأْسَاء وَالضَّرَّاء وَزُلْزِلُواْ حَتَّى يَقُولَ الرَّسُولُ وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ مَتَى نَصْرُ اللّهِ أَلا إِنَّ نَصْرَ اللّهِ قَرِيبٌ]

Peygamber ve onunla beraber mü’minler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır.[5]

Evet, Yüce Allah’ın, inananları deneyerek ortaya çıkarması için bela ve müsibetler gerekmektedir:

[ألم، أَحَسِبَ النَّاسُ أَن يُتْرَكُوا أَن يَقُولُوا آمَنَّا وَهُمْ لا يُفْتَنُونَ، وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللَّهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ]

Elif Lâm Mîm. İnsanlar, “İnandık” demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler. Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah, doğru söyleyenleri de mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir.[6]

İşte o zaman müminler hangi zorluklar ve sıkıntılarla karşılaşırsa karşılaşsınlar kalpleri daima huzur ve güven içinde olacak, zira bu, yüce Allah’ın kulları arasında sürdürdüğü bir sünnetidir. Dolayısıyla da müminlere düşen sabit kadem durmalarıdır. Şüphesiz ki, Allah dosdoğru olanları mükafatlandıracak ve işlerini kolaylaştıracaktır, zira her şey yüce Allah tebareke ve tealanın gözetiminde gerçekleşmektedir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: [فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا] Çünkü sen gözlerimizin önündesin.[7]

[ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ لاَ يُصِيبُهُمْ ظَمَأٌ وَلاَ نَصَبٌ وَلاَ مَخْمَصَةٌ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَلاَ يَطَؤُونَ مَوْطِئًا يَغِيظُ الْكُفَّارَ وَلاَ يَنَالُونَ مِنْ عَدُوٍّ نَّيْلاً إِلاَّ كُتِبَ لَهُم بِهِ عَمَلٌ صَالِحٌ إِنَّ اللّهَ لاَ يُضِيعُ أَجْرَ الْمُحْسِنِينَ]

Çünkü onların, Allah yolunda çektikleri susuzluk, yorgunluk, açlık, kâfirleri öfkelendirmek üzere bir yere adım atmaları ve düşmana karşı herhangi bir başarı kazanmaları gibi hiçbir olay yoktur ki karşılığında kendilerine iyi bir amel(in sevabı) yazılmış olmasın. Şüphesiz Allah, iyilik yapanların mükâfatını elbette zayi etmez.[8]

Kalbini imar edip koruyan kişi, imanın yüceliğinden ve gördükleri serap hevesiyle nefes nefese kalmış, yanlış amaçlar için yaşayan ve şeytanın dostları tarafından kendileri için süslü püslü gösterilerek elde etmek için yarıştıkları mal, makam ve arzularının hiçbir yararı olmadığı halde kendilerine kalmayacak belki de omuzlarına yük olacak kof bir hevesin peşinde koşan bu başı boş beşer için taşıdığı ulvi öğretileri görecektir. Kendilerine bazı ilahlar edinirler ve onlara tapınmaya, emirlerine boyun eğmeye ve onlara sadakatlarını sunmaya başlarlar. Böylece onlar için ayinler, törenler ve festivaller düzenler, sadece hayvanları değil, bilakis insanları da onlara kurban olarak sunar ve ayakları önüne milyarları sererler.

Bu konuda yalnız olmadığı için zayıflık, aşağılanmışlık, boyun eğmişlik ve teslim olunmuşluk hissine kapılmayacağını ve  çektiği, müşahade ettiği ve içinde yaşadığı acının, kendisine has veya daha önce rastlanmamış benzersiz bir deneyim olmadığını görecektir:

[قُلْ مَا كُنتُ بِدْعاً مِّنْ الرُّسُلِ وَمَا أَدْرِي مَا يُفْعَلُ بِي وَلا بِكُمْ إِنْ أَتَّبِعُ إِلا مَا يُوحَى إِلَيَّ وَمَا أَنَا إِلا نَذِيرٌ مُّبِينٌ]

De ki: “Ben türedi bir peygamber değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.”[9]

Yani, kendisinden önceki büyük peygamberlerin, değerli evliyaların, yüce misyon sahiplerinin, yenilik sahibi muslihlerin ve salih kulların da ondan daha fazla acı çektiklerini, üzerinde sabredilmesi gereken en çetin belalara karşı sabrettiklerini ve onların, kendi toplumlarından çok daha fazla müsibetlere göğüs gerdiklerini, dolayısıyla da  aslında her şeyiyle aynı rollerin tekrardan oynandığını bizatihi müşahade edecektir: [فَمِنْهُم مُّهْتَدٍ وَكَثِيرٌ مِّنْهُمْ فَاسِقُونَ] Onlardan kimi doğru yola ermiştir, ama içlerinden birçoğu da fasık kimselerdir.[10] [يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ عَلَيْكُمْ أَنفُسَكُمْ لاَ يَضُرُّكُم مَّن ضَلَّ إذا اهْتَدَيْتُمْ] Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız, yoldan sapan kimse size zarar veremez.[11]

Yüce Allah’ın bizzat kendisi tarafından muhatap alınan ve doğrudan O’nun kelamına mazhar olan kullarına yapmış olduğu ikramı görecektir. Yüceler yücesi, göklerin ve yerin yaratıcısı ve Esma-i Hüsna’nın sahibi olan Allah, bizzat kendisi onlara bir mesaj göndermekte ve kendi ahdi ile onlarla ahitleşmektedir. Şimdi bundan daha büyük bir onur ve bundan daha yüce bir şeref var mıdır?!

[وَلَقَدْ كَرَّمْنَا بَنِي آدَمَ وَحَمَلْنَاهُمْ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ وَرَزَقْنَاهُم مِّنَ الطَّيِّبَاتِ وَفَضَّلْنَاهُمْ عَلَى كَثِيرٍ مِّمَّنْ خَلَقْنَا تَفْضِيلاً]

Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.[12]

Sevgilisine ait mesajı okuyanın duyguları nasıldır bilir misin?! Özellikle de eğer  bu mesaj, sevgililer sevgilisine aitse! إن القرآن عهد الله إلى خلقه فينبغي لكل مؤمن أن ينظر فيه Şüphesiz ki Kur’an, yüce Allah’ın, kullarına bağışladığı bir ahittir, bu yüzden her mümin ona bakmalıdır.”[13]

Aynı zamanda bu evrendeki her şeyin tam olarak hesaplanıp ölçüye tabi tutunduğunu görecektir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: [إِنَّا كُلَّ شَيْءٍ خَلَقْنَاهُ بِقَدَرٍ] Gerçekten biz, her şeyi bir ölçü ve dengede yarattık.[14] [وَمَا نُنَزِّلُهُ إِلاَّ بِقَدَرٍ مَّعْلُومٍ] Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.[15] [وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ] Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız.[16] İster bireyler ister toplumlar olsun tüm mahlukat, sabit bir sünnete göre yürütülüp hareket ettirilmektedir: [سُنَنَ الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ] Sizden öncekilerin yollarını...[17] [وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ وَلاَ طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلاَّ أُمَمٌ أَمْثَالُكُم مَّا فَرَّطْنَا فِي الكِتَابِ مِن شَيْءٍ ثُمَّ إِلَى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ] Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir. Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi Rablerinin huzuruna toplanıp getirilecekler.[18] Ve hiç kimse yüce Allah’ın bu yüce ve ilahi yasalarının dışına çıkamaz: [فَلَن تَجِدَ لِسُنَّتِ اللَّهِ تَبْدِيلاً وَلَن تَجِدَ لِسُنَّتِ اللَّهِ تَحْوِيلاً] Sen Allah’ın kanununda hiçbir değişiklik bulamazsın. Sen, Allah’ın kanununda hiçbir sapma bulamazsın.[19] İnsan, sünnetinin ve yasalarının pençesinden kurtulamadığı O yüceler yücesi Allah’tan başkasına nasıl ibadet edebilir?! Doğrusu bu konuda oyuna veya dağınıklığa veyahut eğlenmeye yer yoktur! [رَبَّنَآ مَا خَلَقْتَ هَذا بَاطِلاً سُبْحَانَكَ] “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız.”[20] [وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالإِنسَ إِلا لِيَعْبُدُونِ] Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.[21] [لَوْ أَرَدْنَا أَن نَّتَّخِذَ لَهْواً لاتَّخَذْنَاهُ مِن لَّدُنَّا إِن كُنَّا فَاعِلِينَ] Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık böyle yapardık.[22] Aynı şekilde ateistlerin uzun zamandır tutunmuş oldukları, insanların akıllarıyla alay edip güldükleri ve onları sapıtıp yoldan çıkardıkları kör tesadüfün de burada yeri yoktur. Onlara ve onları takip edenlere yazıklar olsun! Bilinmelidir ki; insanın yaratılmasının arkasında bir hedef yatmaktadır. O zaman o hedef doğrultusunda yaşamalı ve hedefin gerçekleşmesi için de bütün gücünü seferber etmelidir ki; o hedef, Allah tebareke ve tealanın rızasından başka bir şey değildir.

Yine Kur'an-ı Kerim'de, her durumda, zorlukta, çıkmazda ve nefs-i emmare ya da şeytanla olan savaşta ilahi vaadi yanında bulacak, O’nun gaybi kudretini hissedecek ve Allah’ın onunla birlikte olduğunu sezecektir. Doğrusu Allah ile birlikte olduğu sürece, yardımcı ve medet olarak Allah ona yetecektir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:  

[إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا تَتَنَزَّلُ عَلَيْهِمُ الْمَلائِكَةُ أَلا تَخَافُوا وَلا تَحْزَنُوا وَأَبْشِرُوا بِالْجَنَّةِ الَّتِي كُنتُمْ تُوعَدُونَ، نَحْنُ أَوْلِيَاؤُكُمْ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَفِي الآخِرَةِ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَشْتَهِي أَنفُسُكُمْ وَلَكُمْ فِيهَا مَا تَدَّعُونَ، نُزُلا مِّنْ غَفُورٍ رَّحِيمٍ، وَمَنْ أَحْسَنُ قَوْلاً مِّمَّن دَعَا إِلَى اللَّهِ وَعَمِلَ صَالِحاً وَقَالَ إِنَّنِي مِنَ الْمُسْلِمِينَ]

Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’dedilmekte olan cennetle sevinin! Biz dünya hayatında da âhirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok merhametli olan Allah’tan bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey var, istediğiniz her şey orada sizin için var.” Allah’a çağıran, salih amel işleyen ve “Kuşkusuz ben müslümanlardanım” diyenden daha güzel sözlü kimdir?[23]

Ve buna benzer birçok ayet, inananların kalplerine huzurun indirildiğini, yüce meleklerle yardım edildiklerini ve diğer birçok lütfa mazhar olduklarını haber vermektedir.

Evet, Kur’an bağlamında yaşanılan hayatta huzur ve güven bulacaktır. Yüce Allah şöyle buyuruyor:  [أَلاَ بِذِكْرِ اللّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ] Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.[24] Gönül rahatlığını, kalp şifasını, hidayet, bereket ve Kur’an’ın kendisini onlarla nitelendirdiği bütün hayırları elde edecektir.

Kur’an hamili tüm bunları bulup müşahade ettiğinde iradesi güçlenir, kalbi kuvvet bulur, kendisini reforme edip düzeltir, enerjisi artar ve bilgeliği tezahür eder. Böylece başını Allah Resulü (s.a.a) ve Müminlerin Emiri’nin (a.s) çektiği birey ve toplumun hayır kaynağı ve nimet menbaı olarak bulacaktır.



[1]. Ankebut, 41. 

[2]. Men La Yahduruhu’l-Fakih, c. 4, s. 410.

[3]. Taha, 66. 

[4]. Nahl, 26-27.

[5]. Bakara, 214.

[6]. Ankebut, 1-3. 

[7]. Tur, 48. 

[8]. Tevbe, 120. 

[9]. Ahkaf, 9. 

[10]. Hadid, 26. 

[11]. Maide, 105. 

[12]. İsra, 70. 

[13]. Kafi, c. 2, s. 609, kıraatiyle (Kur’an kıraatı) ilgili bab, h. 1. 

[14]. Kamer, 49. 

[15]. Hicr, 21. 

[16]. Enbiya, 47. 

[17]. Nisa, 26. 

[18]. En’am, 38. 

[19]. Fatır, 43. 

[20]. Ali İmran, 191.

[21]. Zariat, 56.

[22]. Enbiya, 17.

[23]. Fussilet, 30-33. 

[24]. Ra’d, 28.