Öğüt, Şifa, Hidayet ve Rahmet
Öğüt, Şifa, Hidayet ve Rahmet
Burada Seyid Tabatabai’nin (k.s) ilgili ayetin[1] tefsirinde söylediklerini aktarmakla yetiniyorum:
Ragıp, Müfredat isimli kitabında der ki; الوعظ (öğüt); korkutarak yapılan alıkoymadır. Halil ise şöyle demiştir: “kalplerin kendisiyle yumuşadığı hayır ve iyiliğin hatırlatılmasıdır.” Kalplere şifa olması ise, insana sefalet ve zorluk getiren, onu mutlu bir yaşamdan alıkoyan ve dünya ve ahiret hayrından mahrum bırakan ruhsal bütün kötü özelliklerden arındırmasından kinayedir. Peki neden الصدور (göğüsler) diye tabir edilmiş, çünkü insanlar kalbin göğüs kafesinde olduğunu biliyorlar ve insan idrakinin ancak kalple gerçekleştiğine inanıyorlar, herşeyi onunla anladıklarını, sevdiklerini, nefret ettiklerini, irade ettiklerini, tiksindiklerini, arzuladıklarını, ümit ettiklerini ve temmeni ettiklerini görüyorlar. Bu yüzden de göğsü, kalpteki sırların ve insanın içindeki ruhsal erdemlerden ve kötülüklerden oluşan manevi niteliklerin hazinesi olarak talakki etmektedirler.”
Diyorum ki: Hadisler, Kur’an’ın fiziksel hastalıklara bile çare olduğunu gösteriyor, hatta bazı hadislerde ölü bir adam üzerinde yetmiş kez Fatiha suresi okunsa ve ölü canlanıp ayaklansa şaşırtıcı olmadığı ifade edilmektedir.
“Rahmet, başkasında görülen zarar veya eksiklikten ötürü kalpte hissedilen özel bir etkilenmedir. Böylece rahimi (rahmet edici), karşılaşmış olduğu bu kırıklığı onarmaya ve eksikliği gidermeye iter. Ama bu sıfat yüce Allah’a nispet edildiğinde, aslı anlamında değil de sonuç anlamındadır, zira yüce Allah etkilenmeden münezzehtir. Dolayısıyla Yüce Allah’ın mutlak nimet vermesi ve mahlukatına vücut bahşetmesi demektir.”
Diyorum ki: Bu, söz konusu kutlu isim ve sıfatlarla ilgili yapılan birçok tefsirden sadece bir tanesidir. Dolayısıyla da yüce Allah’ın mahlukatına nispet edildikleri anlamda, Allah tebareke ve tealanın yüceler yücesi zatına nispet edilemezler.
“Eğer yüce Allah'ın bu ayette Kur'an için saydığı bu dört nitelik – yani Kur’an’ın, gönüllerdeki için birer öğüt ve şifa, hidayet ve rahmet oluşu - alınsa ve bunlardan bazıları diğer bazılarıyla kıyas edilse, sonra da Kur’an’la karşılaştırılırsa, söz konusu ayet, ilk işittikleri andan, gönüllerinde yerleşip kalplerinde istikrar bulacak son ana kadar inananların kalbinde tasvir ettiği güzel ve faydalı etkinin, saf ve tertemiz tesirin genel bir sentezine dair bir açıklamasıdır.
Böylece onları bulduğu yerde fark eder ve yakalar. Halbuki gaflet onları çepeçevre sarmalamış, şaşkınlık onları heyecanıyla kuşatmış, bu yüzden de içlerini şek ve şüphe karanlığıyla karartmış, kalplerini kötülüklerle ve bütün rezil nitelikler veya kirli haletlerle hasta etmiştir. İşte tam bu sırada iyi bir öğüt ile onlara öğütte bulunur,[2] gafletten uyanmaları için ikaz eder, kötü alışkanlıklardan ve çirkin davranışlardan alıkoyar, iyilik ve mutluluğa yönlendirir.
Sonrasında ise sırlarını, kötü niteliklerden arındırmaya başlar ve hiç durmadan zihinsel hezeyanları ve kalbi hastalıkları bir biri ardınca izale ederek yok eder.
Daha sonra da onları gerçek bilgiye, iyi ahlaka ve salih amellere hidayet eder. Bunu da derece derece yükselten ve menzil menzil yakınlaştıran bir nezaket içerisinde yapar. Böylece onları mukarrabin derecesine yükselterek orada mustakar kılar ve halis kullar gibi kurtuluşa ererler.
Sonra onlara rahmet ve merhamet elbisesini giydirir, onurlu bir menzile yerleştirir ve onları peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle - doğrusu onlar ne güzel dostlardır!- beraber kılarak saadet koltuğuna oturtur. Böylece İlliyyin’in en üst mertebesinde bulunan mukarreb kullarının zümresine dahil eder.
Evet, Kur’an-ı Kerim bir öğüt veren, gönüllere şifa, dosdoğru yola hidayet eden ve yüce Allah tebareke ve tealanın izniyle rahmet bahşedendir. Kur’an, bir başka araçla değil, bilakis bizzat kendi içeriğiyle öğüt verir, gönüllere şifa olur, hidayet eder ve her yere rahmet saçar. O, Allah ve kulları arasında, ulaştırıcı vesiledir. O, gönüller için bir öğüt ve derman, müminler için de bir hidayet ve rahmettir.”
[1]. El-Mizan, c. 10, Yunus suresinin 57-70. ayetlerine yapılan tefsir bölümünde. Burada kastedilen ayet ise Yunus suresinin 57. ayetidir: [يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءتْكُم مَّوْعِظَةٌ مِّن رَّبِّكُمْ وَشِفَاء لِّمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ] Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifâ ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur’an) geldi.
[2]. Bunu ilk olarak Müddessir ve Müzzemmil gibi Mekki surelerde müşahade etmektesin. Çünkü bu sureler, içeriği güçlü harfleri kullanan hızlı ritimlere sahiptir, bu yüzden de etkisi, dikkatsizliği gidermek için kullanılan elektrik çarpmasına benzer. Ayrıca, içerik olarak ölümden sonraki yaşama, ölüme, dirilişin dehşetine, yalanlayanların akibetlerine, yüce Allah’ın ümmetler arasında süregelen sünnetlerine ve buna benzer diğer uyarılara odaklanmaktadır.