KUR’AN’IN ŞİKAYETİ

| |defa okundu : 414
  • Post on Facebook
  • Share on WhatsApp
  • Share on Telegram
  • Twitter
  • Tumblr
  • Share on Pinterest
  • Share on Instagram
  • pdf
  • Çıktı al
  • save

KUR’AN’IN ŞİKAYETİ

Kafi ve Hisal adlı kitablarda Ebu Abdullah’tan (a.s) rivayet edilen bir hadis-i şerifle başlamayı tercih ediyorum. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu:

  ثلاثة يشكون إلى الله عز وجل مسجد خراب لا يصلي فيه أهله وعالم بين جهّال ومصحف معلّق قد وقع عليه الغبار لا يُقرأ فيه 

“Üç şey yüce Allah azze ve celleye şikayette bulunur: halkı tarafından terk edilip içinde namaz kılınmayan yıkık mescit, cahil ve bilgisizler arasında kalmış bilgin ve okunmadığından ötürü üzerine toz duman toplanmış duvara asılı Mushaf.”[1]

Alimlerin en belirgin masadık ve örnekleri, başta işlerin sahibi, fiili imam olan İmam Mehdi (ruhlarımız yoluna feda olsun) ve Ehlibeyt’in (a.s) kendileridir. Peygamber Efendimizden (s.a.a) rivayet edilen bir hadiste ise şikayette bulunan üç şey Kur’an, Itret (a.s) ve mescit olduğu söylenmiştir. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurur:

يجيء يوم القيامة ثلاثة يشكون: المصحف والمسجد والعترة يقول المصحف يا ربّ حرّفوني ومزقّوني، ويقول المسجد: يا رب عطلّوني وضيعّوني وتقول العترة يا رب قتلونا وطردونا وشردونا، فأجثو للركبتين في الخصومة فيقول الله عز وجل لي: أنا أولى بذلك منك    .

“Kıyamet gününde üç şey gelip şikayette bulunur: Kur’an, mescit ve Itret. Kur’an şöyle der: ya Rabbi! Beni tahrif ettiler ve parçaladılar. Mescit de der ki: ya Rabbi! Beni atıl bıraktılar ve sahipsiz kıldılar. Itret ise şöyle der: ya Rabbi! Bizi öldürdüler, kovdular ve yerimizden ettiler. Onlarla hesaplaşmak için ben meydana çıkıyorum. Bunun üzerine yüce Allah azze ve celle bana şöyle buyurur: ben bu konuda senden daha önce gelirim.”[2]   

Bu hadisten bir çok şey öğreniyoruz:

Birincisi: Müslüman ümmetinin binasının temelleri ve Müslüman toplumun merkez noktasını oluşturan bileşenler, yukarıda bahsi geçen bu üç temeldir. Bundan dolayı da bunlara açık bir şekilde vurgu yapılmıştır. Buna göre bu hadis, ünlü Sekaleyn Hadisi anlamındadır. Sekaleyn Hadisinde şöyle buyrulmuştu:

إني تارك فيكم الثقلين كتاب الله وعترتي أهل بيتي ما إن تمسكتم بهما لن تضلوا بعدي أبداً وقد نبأني اللطيف الخبير أنهما لن يفترقا حتى يردا علي الحوض يوم القيامة

“Ben size iki değerli emanet (sekaleyn) bırakıyorum. Allah’ın kitabı ve Ehlibeyt’im. Eğer bu her ikisine bağlanırsanız hiç bir zaman dalalete düşmezsiniz. Latif ve Habir olan yüce Allah, bu ikisi kıyamet günü havuzumun başında benimle buluşuncaya kadar birbirinden ayrılmayacaklarını bildirdi.”[3]

Sekaleyn, bahsi geçen üç şikayetçiden ikisini oluşturmaktadır. Üçüncüleri ise mescittir. Cami, Sekaleyn’in, toplumdaki etkisini kendisiyle fiiliyata koyduğu ve onun kutsal ortamında, ümmet içerisindeki rollerini kullandıkları yerdir.

İkincisi: ümmetin, bu üç şikayetçiye sunulacakları ve onlardan hesaba çekilecekleri bilinmelidir. Bu nedenle de Allah Resülü (s.a.a) bu şikayetleri, meydana gelmiş bir gerçeklik olarak anlattı. Böylece Allah Resülü (s.a.a) ümmetini bu yitirişe karşı uyarmakta ve karşılığında verilecek cezanın büyüklüğüne vurgu yapmaktadır. Öyle ki;  sanki Allah tebarek ve tealanın kendisi bu her ikisinin hakkını almak için hesaplaşma meydanına çıkıyor! Doğrusu o, adil bir hükmedicidir.

Bu üçü, Müslümanların varlık merkezinin temelleri olduğuna göre, bunların yitiriliş ve kaybı, bu varlığın ortadan kalkması ve yok edilmesi anlamına gelir. Bu yüzden  bunların ümmetin yaşamındaki rollerini, yitirilmeleri halinde karşılaşacakları büyük kaybı ve Müslümanları harekete geçirme metodundaki etkilerini göstermek için her birini özel bir araştırma ile tek tek ele almamız gerekmektedir.

Bu her üç şikayetçinin şikayetlerini gündeme getirme konusunda  günümüz tabiriyle kendimi bir savcı olarak görmeyi bir görev olarak adlediyorum.  Bu bağlamda yüce Allah’ın en büyük ağırlığı olan Kur'an-ı Kerim’in şikayetini dile getirmeyle işe başlıyorum. O, yüce Allah tarafından kullarına doğru uzatılan sapasağlam bir iptir. Bu şikayet, Allah Resülü’nün (s.a.a) kıyamet gününde dile getireceği şikayettir:  

[وَقَالَ الرَّسُولُ يَا رَبِّ إِنَّ قَوْمِي اتَّخَذُوا هَذَا الْقُرْآنَ مَهْجُورًا]

Peygamber, “Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi” dedi.[4]

Daha önceki ümmetlerin yoldan çıkmalarının sebeplerini Müslümanlara aktarırken, onları böyle bir tehlikeye karşı uyarır ve bunun nedenini, önceki ümmetlerin yüce Allah’ın kendilerine indirdiklerinden yüz çevirmelerinden ötürü olduğunu ifade eder. Yüce Allah şöyle buyurur:

[قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لَسْتُمْ عَلَى شَيْءٍ حَتَّىَ تُقِيمُواْ التَّوْرَاةَ وَالإِنجِيلَ وَمَا أُنزِلَ إِلَيْكُم مِّن رَّبِّكُمْ]

De ki: “Ey Kitap ehli! Tevrat’ı, İncil’i ve Rabbinizden size indirileni (Kur’an’ı) uygulamadıkça hiçbir şey üzere değilsiniz.”[5]

Her kim ona tutunursa, yüce Allah'ya giden yola girmiştir, ondan yüz çeviren ise yok olup gidecektir.

Bu şikayetin kökeni, dindarlar[6] dahil Müslüman toplumumuzun, hidayet bulmuş olanların yaşamlarının bütün ayrıntılarında liderlik ve kılavuzluk rolünü üstlenen Kur’an’ı, kendilerine hayat öncüsü ve önderi yapmaları gerekirken bunu yapmamakla beraber Kur'an tilavetinden, ona önem atfetmekten ve ayetleri ile ilgili derin düşüncelere girmekten yüz çevirmeleri ve ona sırtlarını dönmeleridir. Böylece onu unutmaya başlamışlar ve mübarek Ramazan ayı dışında hatırlamamaktalar. Biz de, bu mübarek ayda Kur’an’a çok fazla önem verilmesi konusunda gerekli tavsiyelerde bulunmaktayız, zira Kur’an ile Ramazan ayı arasında güçlü bir bağ bulunmaktadır. Bu durum hadiste şöyle dile getirilmiştir:

إن لكل شيء ربيعاً وربيع القرآن شهر رمضان

“Doğrusu her şeyin bir baharı vardır ve Kur’an’ın baharı da Ramazan aydır.”[7]

Tabi ki; bu durum Kur’an’ın, diğer aylarda ihmal edilmesi veya daha az teveccüh görmesi anlamında değil ve olmamalıdır.



[1]. Kafi, Kur’an’ın üstünlüğü kitabı, Kur’an’ın mushaftan okunması babı, h. 3. Hisal, c. 1, s. 142.   

[2]. Vesailu’s- Şia, namaz kitabı, mescitlerin hükümleri bapları, b. 5, h. 2.  

[3]. Amme ve Hasse’nin kitaplarında rivayet edilmiştir. Daha fazla bilgi için bkz: el-Muracaat, Seyid Abdülhüseyin Şerefüddin Musavi. 

[4]. Furkan suresi, 30.

[5]. Maide suresi, 68. 

[6].  Değerli İlim Havzasının üst derslerine kabul edilmeleri için başvuru yapmak isteyen ve onları böyle bir yola sevk eden belirli derecede farkındalık ve imanı temsil etmeleri gereken talebelerin, Kur’an ile olan irtibatlarını öğrenmek amacıyla rastgele yaptığım bir dizi araştırma neticesinde, onlardan bazılarının hayatlarında bir kez bile Kur’an’ı hatmetmedikleri, bazılarının – minbere çıkıp vaaz verdikleri halde – hayatı boyunca sadece iki kez hatmettiklerini, genelinin ise dini münasebet ve zamanlar vesilesiyle sadece çeşitli bazı sureleri okuduklarını öğrendim. Bu durum Kur’an’ın tilavet edilmesi ile ilgiliydi. Kur’an’ın anlaşılması, anlamının kavranılması, kavram ve çıkarımları hakkında düşünülmesine gelince ise, burada cehalet katlanmaktadır.

[7]. Ma’aniyu’l-Ahbar, Şeyh Saduk, s. 228.