Ramazan Ayının Manevi Halini Sürdürme

| |defa okundu : 845
  • Post on Facebook
  • Share on WhatsApp
  • Share on Telegram
  • Twitter
  • Tumblr
  • Share on Pinterest
  • Share on Instagram
  • pdf
  • Çıktı al
  • save

Yüce Allah’ın Adıyla

Ramazan Ayının Manevi Halini Sürdürme[1]

         Ramazan'ın sonunda, inanan bu kutsal ay ve ona eşlik eden ilahi feyizlerden ayrılmadan dolayı üzüntü ve hüzün duygusuna kapılır. Bu üzüntü, Ramazan Ayı Veda Duası’nda  dile getirilmiştir. Bu duygu haklıdır; çünkü Ramazan takva ve manevi enerji sağlama konusunda en büyük istasyonlardan biridir. İnanlılar, manevi durumlarında kendilerini yüceltiklerini ve canlandırdıklarını ve kutsanmış Ramazan ayında kulluğa eğilimli olduklarını hissederler.  Bu, Yüce Allah'ın ev sahipliği yaptığı bu aydaki sofraların bereketlerinden biridir. Bu başarıda inananların farklılık gösterdiğine şüphe yoktur. Çünkü Allah Tebarek ve Teala’nın bağışlamsından yararlandıkları derece ve kapasiteleri değişkendir. “O, gökten su indirdi de vâdiler kendi hacimlerince sel olup aktı.” (R’ad/17). Bazılarının halleri ay sona erdiğinde hemen son bulur  ve bayramda Allah sakındırsın günah da dahil olmak üzere eskiden oldukları duruma dönerler. Bazıları ise bundan daha fazla bir süre halini sürdürür. Ancak bu halin yeni yakıt sağlanmadıkça süresi dolar. Bazıları onunla devam eder ve ateşe dokunacak cisimler gibi bir sonraki Ramazan ayına kadar onunla kalır. Bazıları ondan çıkar çıkmaz ısı kaybeder, diğerleri bir süre onu saklar ve sonra kaybederler. Bazıları ise -kömür gibi - başkalarına ışık ve sıcaklık veren yanan bir ateş koruna dönüşür. Asıl soru şudur: bu durumu mümkün olduğunca nasıl devam ettirebiliriz? Bu onurlu istasyondan elde ettiğimiz sadık imanımızı sürdürebilmek için içimizdeki umut ve arzuyu tazeleyen şey nedir?

           Soru hadislerde bahsedildiği şekilde başka bir biçimde sorulabilir: “Her iki günü bir olan gafildir. Son iki günü en kötü olan, melundur. Nefsinde bir artış gözlemlemeyen yetersizdir. Yetersiz olanın ise ölümü hayatından iyidir.”[2] Ramazan ayı nimetleri ve Rahman’ın ziyafetinden uzak kalacağımız açısından Ramazan ayındaki günlerimizin diğerlerinden daha iyi olduğunu görüyoruz. “Bu aydaki nefesleriniz zikir, uykunuz ibadet ve duanız müstecabtır...”[3] Ramazan ayında okunan bir ayet bu ay dışında okunan bütün Kur’an ayetlerine eştir ve bu ayda bu kabilden şeyler vardır. Eğer Ramazan ayındaki günümüz yarın Ramazan sonrası dönemden daha iyiyse ve bizim durumumuz yetersizlik eddedip hadis-i şerifte belirtilen yerilmiş duruma düşmüşsek, o halde durum endişeye neden teşkil etmekte ve bir çözüm bulmayı gerektirmektedir.

         Ramazan ayından ayrılmanın hüzün ve üzüntü hissini gidermek, nimetlerini ve bereketlerini devam ettirmek için umut ve arzuları yenilemek ve maneviyat kaybı olasılığından kaynaklanan endişeyi ortadan kaldırmak için birkaç hususu dile getireceğiz:

1-     Her ne kadar Ramazan ayı bitse ve onun nimet ve bereketleri kalksa da Ramazan ayının Rabbi bakidir. O, kullarına bu hediye ve nimetleri bağışlayandır. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır.” (Bakara/166). Yaratılana değil Yaratan’a, sebeplerin kendisine değil, sebeplerin nedenine  bağlanalım. O, cömertliği ile Ramazan dışında mübarek Ramazan ayında verdiğinden fazlasını bahşetmeye kadirdir.  Yüce Allah’ın kendi rızasını hangi ibadette gizlediğini kul bilmez. Belki de zayıf bir insana merhamet edersiniz veya evlilik şartlarını bulamayan iffetli bir genç adamı evlendirirseniz, yüce Allah nezdinde Ramazan ayında kazandığınız makamdan daha üstününü kazanabilirsiniz. Ramazan’ın son bulması bizi Ramazan ayının Rabbinin cömertliğine dönük ümitten uzaklaştırmamalıdır.

2-     Ramazan ayında oruç tutmamızı zorunlu kılan Yüce Allah'tır. Bu farzı başka zamanlarda kaldıran da O’dur. O halde Yüce Allah'a istediğimiz gibi değil, O’nun istediği gibi ibadet etmeliyiz. Oruç farz olduğunda O’na itaat ettiğimiz gibi, zorunlu olmadığında da yine O’na itaat ederiz. Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Şüphesiz Yüce Allah farz ve haramlardan oluşan yasalarına uyulmasını sevdiği gibi, ruhsatlarına da uyulmasını sever.”[4] Bu değişiklik, Yüce Alah’ın isteğiyledir ve O’na ibadet etmek sayılır. Dolayısyla bu, “her kim iki gününün sonunda...”[5] hadis-i şerifinin kapsama alanına girmez.

3-     Hallerdeki bu değişiklik, Yüce Allah’ın insana rahmet ve şefkatinden kaynaklanan birçok kutsal kazanım barındırır. Çünkü insan yüce bir hali sürdürme ve onu devam ettirme noktasında acizdir. Hatta “halin devamı muhaldır”[6] diye belirtilmiştir. Daha aşağıda bulunan bu hale intikal etmede insana bir indirim ve şefkat vardır. Bir hadiste şöyle buyrulmuştur: “Kalplerin yakınlaşması ve uzaklaşması vardır. Yakınlaştığında nafileleri yerine getirin. Uzaklaştıklarında ise farzlarla yetinin.”[7] Müminlerin Önderi (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz bedenlerin sıkıldığı gibi bu kalpler de sıkılır. O halde bilgelik yollarından onlara yaklaşın.”[8] Bu değişimin diğer bir meyvesi, tevhid inancının ve Yüce Allah’ın kulları üzerindeki tasarrufuna, işlerini ustaca yaptığına ve onların hiçbir şeye malik olmadığına iman etmenin pekişmesidir. Bu, İmam Hüseyin’in (a.s) Arafe günü yapmış olduğu duadır: “Ey Allahım farklı tedbirlerin ve takdirlerindeki seyrin hızı, seni tanıyan kullarına bahşetmenin kalıcılığında mütmain olmayı ve belada ümitsizliğe düşmeyi engellemektedir.”[9] Aynı duada şöyle yer almaktadır: “Ey Allahım etkilerin farklılığı ve durumların değişikliğinden benden istediğinin kendini her şeyde bana tanıtman ve böylece seni hiçbir şeyde görmezlikten gelmemem olduğunu anladım.”[10]

4-     Amelin sevabı niyet ile elde edilebilir ve sürdürülebilir. Konusu gerçekleşirse –Ramazan ayı gibi - ve fırsatı ortaya çıkarsa bir insan çalışmaya istekli olduğu ve yapmayı sevdiği sürece yapmasa bile söz konusu amelin sevabını alır. Ayrıca her kim bir topluluğun eylemini severse, onların amelini sevdiği için onlarla ortak olur ve bunun sevabını da paylaşır. Nitekim bir rivayette belirtildiğine göre Cemel savaşından sonra bir şahıs keşke kardeşim de savaşa katılıp bunun sevabına ortak olsaydı ve Müminlerin Önderinin (a.s) zaferine sevinseydi diye temenni de bulunduğunda, İmam Ali (a.s), “kardeşinin kalbi bizimle miydi diye sordu. O, evet dedi. İmam Ali (a.s), şöyle buyurdu: O halde o bu savaşta bizimleydi. Hatta henüz doğmamış olup bizimle aynı inancı paylaşan kimseler bu savaşta bize ortaktırlar.[11] Onlar, yakında doğacak ve iman kendileriyle güçlenecektir.”[12] Bu, kulun itaat ve yakınlaşma stokunu arttırmak için alemlerin Rabbinin cömertliğininden kaynaklanan büyük bir imkandır. İmam Hüseyin (a.s) Arafe günü duasında bu hali şöyle ifade etmektedir: “Ey Allahım her ne kadar sana ibadetim devamlı ve kesin olmasa da onu yapmaya dönük sevgi ve kararlılığın bende devamlı olduğunu sen biliyorsun.”[13] Niyetteki bu devamlılık da yine Allah Tebarek ve Teala’nın lütuflarındandır. Böylece sanki amellerimizdeki eksikliklerimiz için Yüce Allah’ın elinde olan bir bahane sunmuş oluyoruz.

5-     Yüce Allah, cömertliğiyle bu amacı yani ameli sürdürmeyi gerçekleştiren başka vesileler karar kılmıştır. Oruç bu konuda özel bir yere sahiptir. Şöyle nakledilmiştir: “Her kim her ayın üç gününü oruçla geçirirse, sonsuz oruç tutmuş gibi olur. Çünkü Yüce Allah şöyle buyuruyor: Her kim bir iyilik yaparsa ona on katı verilir.”[14] Bu baştaki Perşembe, sondaki Perşembe ve ortadaki Çarşamba’dır. Eğer inanan buna devam ederse, daimi bir oruç halinde olur ve hiçbir şey kaybez. Bu, Hz. Peygamber'in (s.a.a) Müminlerin Önderi Ali’ye (a.s) yaptığı vasiyetinde vurguladığı amellerden biridir: “Ey Ali sana benden bir özelliği tavsiye ediyorum, onu koru. Sonra ey Allahım ona yardım et, dedi. Ardından şöyle buyurdu: Baştaki Perşembe, ortadaki Çarşamba ve sondaki Perşembe olmak üzere ayda üç gün oruç tut.”[15] 

6-     Şüphesiz ilahi yasaların sırları  ve nedenleri vardır. Kuşkusuz Yüce Allah’ın emir yasakları hikmetsiz değildir. Maslahatlar kullara döner. “Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz.” (Âli İmran/191). “Sizi sadece boş yere yarattığımızı mı sandınız?” (Mü’minun/115). Bu amellerden istenen, salt dış hareketler ve şekilleri değil, bilakis onların hakikatleridir. Bu dış fiiller ise belirtilen hakikatleri elde etmek için vesiledir. “Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat O'na sadece sizin takvânız ulaşır.” (Hac/37). Namazın etkisi, çirkin ve kötülüklerden sakındırmasıdır. “Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (Ankebut/45). Orucun emredilmesindeki gaye, takva/korunma kazanmaktır. “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara/183). Bu amellerin değeri, onların gayelerinin gerçekleşme miktarıncadır. Nitekim bir rivayette şöyle nakledilmiştir: “Her kimin namazı çirkinlik ve kötülükten kendini alıkoymuyorsa, bu sadece onu Allah’tan uzaklaştırır.”[16] Amellerden maksat, bu gerçek hakikatler olması nedeniyle, o halde onların devamı da etkilerinin devamıyla sağlanır. Oruçtan hedeflenen takvadır. Oruca özen göstermek, amelde takva ve ihsana özen göstermektir. Oruç, Yüce Allah’ın misafirliğinde olmak ve Ramazan ayında olmasa bile onun kutsal meyvelerinden faydalanmaktır.  “Çünkü Allah, (kötülükten) sakınanlar ve güzel amel edenlerle beraberdir.” (Nahl/128).



[1]. Muhterem Taklit Mercii Yakubi’nin Necef-i Eşref’te üniversite bahçesinde yer alan Zehra (a.s) divanında namaz kılan ve Ramazan ayının son on gününü bu kentte geçiren öğrenci ve gençler ile 11/07/2015’e tekabul eden 24 Ramazan 1436 Cumartesi günü yapmış olduğu görüşmedeki konuşmasıdır. 

[2]. Emali es-Saduk, 766.

[3]. Emali es-Saduk, 93.

[4]. Bihar’ul-Envar: 93/29.

[5]. Emali es-Saduk, 776.

[6]. Arapça örnek.

[7]. El-Kafi, c. 3, 454.

[8]. Nehc’ül-Belağa, Bab’ul-Hikem, 194. Hikmet.

[9]. Mefatih’ul-Cenan, Dua’ul-İmam el-Hüseyin fi yevmin Arafe.

[10]. Mefatih’ul-Cenan, Dua’ul-İmam el-Hüseyin fi yevmin Arafe.

[11] Yar’af: yacud.

[12]. Nahc’ul-Balağa, el-Hutbe: 12. 

[13]. Mefatih’ul-Cenan, Dua’ul-İmam el-Hüseyin fi yevmin Arafe.

[14]. Mizan’ul-Hikmet/ s. 474/ Hadis: 10668.

[15]. El-Kafi, c. 8, s. 79.

[16]. Mecme’ul-Beyan, 8/285.