(Yaratan rabbinin adıyla oku) Gelin Ümmet Olalım (Oku)

| |defa okundu : 517
  • Post on Facebook
  • Share on WhatsApp
  • Share on Telegram
  • Twitter
  • Tumblr
  • Share on Pinterest
  • Share on Instagram
  • pdf
  • Çıktı al
  • save

Yüce Allah’ın Adıyla

(Yaratan rabbinin adıyla oku)

Gelin Ümmet Olalım (Oku)[1]

Değerli peygamberlik misyonu vesilesiyle vahyin Allah Resulü’ne (s.a.a) sapmış, cahil ve yorgun insan için  son kamil peygamberlik ile kendilerini uyaran ve onları yer ile gök arasında hiçbir yurt ile mukayese edilemeyecek olan bu büyük değişime sokan ilahi vaadin gerçekleşmesini bildirerek    aktardığı ilk sözden bir ders almak istiyoruz. O halde İslam ümmetinin okuyan ve ilim talebinde bulunan bir ümmet olmamız nedeniyle kendimiz ile övünmemiz hakkımızdır. Hz. Peygamber’e (s.a.a) İslam elçiliğinin başlangıcında nazil olan ilk söz oku’dur, yani okumaktır. Aynı şekilde İslam’ın ebedi mucizesi olan Kur’an okunan kitap anlamındadır ve bu mastar olup ismi okumaktan türemiştir.

Yüce Allah’ın kullarına minnet olarak zikrettiği ilk nimet, okumak ve öğretmektir. “Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten, (böylece) insana bilmediğini bildiren rabbin sonsuz kerem sahibidir.” (Alak/3-5). İnsan bir kan pıhtısı parçası olan alaktan yaratılmış, fıtratı tarafından yönlendirilmediği sürece, bilgi ve bilimden yoksun beyaz bir sayfa olarak doğmuştur. Lakin Allah Tebarek ve Teala daha önce hiç bilmediği bilgi ve bilimlerle onun sayfasını donattı ve hazırladı. İnsan ne zaman bir bilgi edinse, büyük miktarda bilgiye dönük bilgisiz olduğu hissi kendinde doğar. Bu, “her ne kadar bilgim arttıysa, cehaletim de arttı” sözünün açıklamasıdır.

“Kalemi öğretti” yani insana yazmayı ve kalemi kullanmayı öğretti. Yahut Yüce Allah insanlara kalem ve yazma sayesinde bilmediklerini öğretti. Bu, insanlık tarihindeki en belirgin olaydır ve eğer yazı olmasaydı medeniyet gelişmez, bilimler aktarılmaz ve milletler başarılardan ve diğer hususlardan faydalanmazdı. Bir millet kitap ve kalemden iyi yararlanmazsa, ilerleyemez ve medeniyet kuramaz. Kalemin azameti onun ile yemin edilme düzeyine ulaşmıştır. “Nûn. Kaleme ve (kalem tutanların) yazdıklarına andolsun ki” (Kalem/1).

“O, insana bilmediğini öğretti” (Alak/5). O halde bilim ve bilgilerin ilk kaynağı, nebi ve resulleri göndererek, semavi şeriatleri yollayarak ve insanlığın ihtiyaç duyduğu şeyleri peygamber ve velilere sağlayan Allah Tebarek ve Teala’dır. İlahi lütuflar birçok mucit, kaşif ve yaratıcı düşünce sahiplerinin ilham kaynağı olmuştur. Nitekim onlardan bir grup bunu itiraf etmiştir. Tarih de Müslümanların eliyle benzersiz bir şekilde bilimlerin zenginleşmesi, tedvini ve derinleşmesi sınırlı elit bir zümreye özgü iken bütün insanların ulaşabileceği şekilde yazmanın ve eğitimin genişçe yayılmasına tanıklık etmektedir. Yazının ve eğitimin sınırlı bir zümreye özgü olması Rum ve Fars gibi medeni uluslarda idi. Yarımadadaki Araplar arasında ise yazmayı bilenler yaklaşık bir elin parmakları kadardı.  Yazma ve ok atma gibi  bazı aktiviteleri bilen kimse kamil olarak adlandırılmaktaydı.

Okuma, bilgi ve araştırmak konusundaki bu özen Kur'an-ı Kerim'de sürekli yansıtılmıştır. Yüce Allah bununla elçisini eğitmiştir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “De ki: Rabbim, ilmimi artır.” (Taha/114). Hz. Peygamberden (s.a.a) nakledilen bir hadis-i şerifte de şöyle buyrulmuştur: “Beni yüce Allah’a yakınlaştıracak bir bilgi edinmediğim günün güneşini Allah bana kutlu kılmasın.”[2] Allah Resulü’nün Bedir savaşında esir düşmüş yazmayı bilen müşrikler için serbest bırakılmaları karşılığında karar kılmış olduğu fidye, onlardan her birinin on Müslüman’a yazmayı öğretmesiydi. Bu kutsanmış inisiyatif ile Müslümanlar arasında yazı yazma bilgisi yayıldı. Usul-i Kafi’de İmam Sadık’ın (a.s) senediyle Allah Resulü’nden şöyle aktarılmaktadır: “Müzakare edin, mülakat yapın ve söyleşin. Çünkü hadis, paslanmış kalpleri cilalandırır. Kılıçların paslanması gibi kalpler de paslanır. Kalplerin cilalanması hadis söylemekle olur.”[3]

Diğer bir hadiste ise Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyuruyor: “İlim öğrenmek her Müslüman erkek ve kadına farzdır. Allah ilim öğrencilerini sever.”[4] Bu öğütlerin kriter ve doğruluğunu öğreneceğimiz herhangi bir kaynağa ihtiyacı yoktur. Çünkü milletlerin yaşamı, mutluluğu ve ilerlemesi okuma ve yazmayla gerçekleşmiştir. Cahil geri kalmış milletlerin akıbeti ise hayvan hayatından bir farklılık göstermemiştir. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resûlüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” (Enfal/24).

Hiç şüphe yok ki kültür ve bilim, ulusların yaşamının bileşenleridir. Ayet bizi, onları sağlayan her kaynakla iletişime girmeye davet ediyor.

Herkes şekilsel olarak değil gerçek anlamda insan ve toplumda yaşayan bir özne olmak, mükemmelliğe yönelen fıtratın talepleriyle bağdaşmak, Allah Tebarek ve Teala’nın rızasından hazzetmek ve elçisine (s.a.a) uymak için kitabı ve diğer tüm bilgi kaynaklarını okumalı ve onlara eşlik etmelidir.

Teorik açıdan, söylenen tanımlara bakılmaksızın, kültür, insana etrafındakiler hakkında vizyon veren fikirler sistemidir. Kültür, yığınların kuyruğuna takılmak, her bağıranla bağırmak, pratikte irdelemeden ve düşünmeden kitle psikolojisiyle hareket etmek değildir. Ayet-i kerime de (yaratan rabbinin adıyla oku) buna işaret etmektedir. Bunun anlamı şudur: Okuma meselesi rastgele, amaçsız ve belirleyicisiz değildir. Rabbiniz adına, Rabbiniz için, Rabbinizin planladığı şekilde okuyun. O, sizi yarattı. O halde Allah’ın sizi yarattığı ve yeryüzünde sizi halife kılarak gerçekleştirmek istediği hedefi önünüze koyarak O’nun hidayeti doğrultusunda hareket etmeniz gerekmektedir. Bu hedef, hayır ve faydalı şeyler ve de yüce Allah'ın bütün insanlara mutluluk ve iyilik sağlamak için yarattığı tüm araçlar ile hayatı imar etmektir. “O sizi yerden (topraktan) yarattı. Ve sizi orada yaşattı.” (Hud/61).

Okumaya davet etmek, dallarıyla dinsel bilgilerle kısıtlı değildir. Elbette dinsel bilgi bunun örneklerinden, hatta asıl unsurlarındandır. İmam Sadık’tan (a.s) nakledilen bir hadiste şöyle buyrulmaktadır: “Allah’ın dininde derinleşmeniz gerekmektedir. Cahil olmayın. Şüphesiz ki Allah’ın dininde derinleşmeyen kimseye Allah kıyamet gününde bakmayacak ve amelini temiz kılmayacaktır.”[5] İmam Sadık’tan (a.s) nakledildiği üzere Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her Cuma günü dininin emri için vakit ayırarak ona bağlılık göstermeyen ve dini hakkında sormayan adama –bir başka rivayette her Müslümana- yazıklar olsun.”[6] Tavsiye, gereklilik ve terk edilmesi durumunda ceza düzeyine ulaşmaktadır. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Arkadaşlarımın (dinde) derinleşene kadar kafalarına kamçıyla vurmalarını isterdim.”[7]

Ben diyorum ki: Ancak okuma bu alana özgü değildir. Bilakis her faydalı kitap bu doğru kültürel sistemin oluşumuna katkıda bulunmaktadır. “Nasıl Arkadaş Edinilir” kitabı, Müslüman olmayan bir yazara aittir ama sizi başkalarıyla başarılı ve pozitif ilişkiler kurmaya iten yetkin yönlendirmelerle doludur.

Tüm insani gelişme ya da zaman yönetimi ve kullanımı kitapları ya da, başarının sırrını, anahtarlarını ya da sosyal deneyimler ve diğerlerini öğreten kitaplar bu türdendir. Kitapla arkadaş ve okumaya düşkün olan  kimse, adeta nefsin neşelendiği ve gözün lezzet aldığı her şeyi barındıran zengin bir bahçedeymişcesine  bazen etrafında neler olup bittiğini hissetmeyecek ve saatlerin geçtiğini farketmeyecek kadar kitap yoldaşlığının yaratmış olduğu bir ünsiyet ve mutluluk deneyimi yaşar.

Bazı bilginler kitapla ünsiyet kurarken şarkı söyler ve şöyle der: Bu zevk karşısında krallar ve kralların oğulları nerdedir? Onlar haklıdır; çünkü azgınların peşinden koştuğu bedensel zevklerin kitap okuma zevki karşısında değeri yoktur.

Şerefimizi yeniden kazanmalı, okuma ve yazma ümmeti olmalıyız. Kitabı tüm biçimleri ve özenle okuyarak, yayınlayarak, insanları okumaya teşvik ederek, kitap fuarları düzenleyerek, kitapları ucuz bir şekilde sunarak, okuyucular için cazip bir şekilde bastırarak, açıklamalarını kolaylaştırarak, temalarını çeşitlendirerek, ümmetin gerçeğine, kaygılarına ve umutlarına temas ederek, insan kişiliğinin oluşumuna katkıda bulunarak, çok sayılı ciltlerden tekil ciltlere, broşürlere, yayınlara ve kısa makalelere kadar değişik hacimlerde periyodik yayınlar yayımlayarak kültürel bir rönesansa öncülük etmeliyiz.

      Bu yüzden yaşayan bir uygar ve gelişmiş ümmet olmak için okumaya devam etmeliyiz.

      Herkes gerçek bir insan olmak için okumak zorundadır.

      Yüce Allah ve elçisi (s.a.a) ve büyük velilerin rızası için okumalı ve bizi canlandırmaya dair çağrılarına cevap vermeliyiz.

       Ve insanca yaşamak, mutluluk, yücelik ve yükseliş için okumalıyız.

 



[1]. Bu konuşma, 16/5/2015 (27 Receb 1436) tarihinde Hz. Peygamberin (s.a.a) nübüvvet başlangıcı yıldönümü vesilesiyle El-Naim uydu kanalında yapılmıştır.

[2]. Mecme’ul-Beyan, Tabersi, c. 1, s. 6.

[3]. Usul-I Kafi, Kitab’ul-İlim, Bab-u Sual’il-İlm ve Tezakiruhu, h. 8.

[4]. Usul-I Kafi, Kitab’ul-İlim, Bab-u Farz’il-İlm, h. 5, 7, 8.

[5]. Bab-u Farz’il-İlm, h. 7.

[6]. Usul-I Kafi, Kitab’ul-İlim, Bab-u Sual’il-İlm ve Tezakiruhu, 15 / h. 8.

[7]. Usul-I Kafi, Kitab’ul-İlim, Bab-u Farz’il-İlm, h. 8.