“Eğer siz Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır.”
Yüce Allah’ın Adıyla
“Eğer siz Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır.”[1]
Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler, eğer siz Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır.” (Muhammed/7). Ayet, ilahi kaide ve sünnetlerden birini açıklamaktadır. Bu, iki karşılıklı gerekliliktir. Kur’an-I Kerim bunu koşullu bir cümle olarak aktarmaktadır. Koşul, “Allah’a yardım ederseniz” ve karşılık “O da size yardım eder ve sizin ayaklarınızı sağlamlaştırır”dır. Bu, Kur’an-ı Kerim’de tekrar edilen bir karşılıklı gerekliliktir. Örneğin yüce Allah şöyle buyuruyor: “Allah kendine yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, aziz olandır.” (Hac/40).
İlkönce Allah’ın yardımının ne manaya geldiğini anlamamız gerekiyor. Çünkü yüce Allah bütün âlemlerden müstağnidir, hiç kimsenin destek ve yardımına ihtiyacı yoktur. Bilakis her şey ona muhtaçtır. Nehc’ül-Belaga’da Müminlerin Emiri (a.s) şöyle buyuruyor: “Allah sizden, zilletten dolayı yardım, azlıktan dolayı borç istemez. Göklerde ve yerde O'nun orduları olduğu, güçlü ve hikmet sahibi bulunduğu halde sizden yardım istemektedir. Göklerin ve yerin hazineleri O'nun olduğu ve Gani ve Hamid bulunduğu halde sizden borç istemiştir. Böylece Allah "Hanginiz daha güzel amel isleyecek diye sizi imtihan etmeyi istemiştir.”[2] Allah’a yardım etmek, O’nun elçisi, dostları ve ona uymaya çağıran, dini ikame eden ve yüce Allah’ın sünnetini yeryüzünde tatbik etme üzerine amel eden hüccetleridir. Allah’a yardım etmek, O’nun dinine yardımcı olmak ve hayatta O’nun şeriat ve hükümleriyle hükmetmektir. Yüce Allah’ın “Meryem oğlu İsa'nın havarilere: "Allah'a (yönelirken) benim yardımcılarım kimlerdir?" diye buyurması gibi. Havariler de demişlerdi ki: "Allah'ın yardımcıları bizleriz.” (Saf/14). O halde Allah’a yardım etmek, yüce Allah’a doğru hareket eden, Allah’a hidayet eden ve yüce Allah’ın sözünün yükselmesi için faaliyet edenlerin yardımıdır. Bu, yüce Allah’ın “Allah ve elçisine yardım ederler” (Haşr/8) diye buyurduğu kimselerin yardımıdır. Yardımın yüce Allah’a isnat edilmesinin birkaç nedeni vardır:
1. Yüce Allah’a isnat edilerek yardıma önem verilmiştir. Eğer yardım Allah Resulü’ne (s.a.a) veya dostlarına isnat edilseydi, bu daha az motive edici olurdu. Bu yüzden Allah, elçisine yardım etmeyi, kendisine yardım etmeyle eşdeğer görmüştür: “Allah ve elçisine yardım ederler.” (Haşr/8).
2. Yardımın ve diğer amellerinin kabul edilmesi ve karşılığının verilmesinin koşulu, salt yüce Allah için olmasıdır. Karşılık/ödül, yüce Allah’ın dostlarının yardımının Allah için bir yardım olması durumunda tahakkuk eder. Bu, usul ilminde “şöyle dile getirilir: “Hükmün vasfa taalluku, nedenselliği bildirir.” Bir insan Allah Resulü (s.a.a) veya bir imama yardımcı olmakla ve onlarla hareket etmekle birlikte bu riya, şöhret, dünya menfaatleri elde etme yahut kendi şehir ve kabile taassubu gibi halis olmayan bir başka hedeften kaynaklanabilir. Ehli Sünnet’in sahih kitaplarında Ebu Musa’dan şöyle nakledilmiştir: “Allah Resulü’nden (s.a.a), cesaret için savaşan, haysiyet için savaşan ve riya için savaşan kimseler hakkında bunların hangisi Allah yolundadır, diye soruldu. Allah Resulü (s.a.a), her kim Allah’ın sözünün yükselmesi için savaşıyorsa, o Allah yolundadır, dedi.”[3]
Bu ayeti çokça zikreden, açıklama ve hitapları için başlık olarak kullanan birçok kimsenin dikkat etmediği bir takım hususlara bir bakalım:
1. Şüphesiz yüce Allah’a yardım etmek, bütün alanlarda yapılacak bir şeydir. Her ne kadar bunun en üstünü ayetin beyan etmeye çalıştığı Allah yolunda savaşmak olsa da yüce Allah’a yardım etmek, sayısız yollar ile gerçekleştirilebilir. Örneğin iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak ve isyan edildiğinde Allah için öfkelenmek O’na yardım etmektir. İnsanları Allah’a çağırmak, hidayete erdirmek ve ıslah etmek de bunun gibidir. Aynı şekilde bu içinde yüce Allah’ın rızası ve kulların esenliği olan her proje, dine veya büyük önderlerine yöneltilen eleştirilerin yanıtlandığı her söyleşi ve Caferi yasası projesi gibi insan hayatında yüce Allah’ın yasa ve hükümlerini uygulamaya çalışmayı onayladığımızda tahakkuk eder. Bunlar Allah’a yardım etmektir. Aynı şekilde muhtaç olan insanlara yapılan her hizmette de bu gerçekleşir. Çünkü bu şekilde sen bununla Allah’ın kaza ve kaderine onlar tarafından yapılabilecek itirazı ortadan kaldırmış olursun ve bu yüce Allah’a yardım ve O’nu savunmaktır. Nitekim Müminlerin Emiri (a.s) hakkında şöyle nakledilmiştir: “Neden yıpranmış yamalı bir gömlek giyiyor ve kendine ait şeyleri yoksul ve yetimlerin evlerine dağıtıyorsun diye sorulduğunda, şöyle buyurmuştur: Yoksulluğun yoksulu kuşatmaması için.”[4] Yani, yoksulluğun yoksula galebe çalarak ve onu kahrederek yüce Allah’a itiraz etmesine neden olmamak için. Hakeza yüce Allah’a yardım etmenin birçok şekli vardır ve bununla karşılık/ödül tahakkuk eder. Allah size yardım eder, değişik işlerinizde sizi destekler, başarılarınızı artırır ve ilerlemeniz ve daha fazla zaferlere erişmeniz gayesiyle sizin için sebep ve öncülleri hazırlar. Yüce Allah’a yardımın arttığı her yerde, Allah’ın size yardımı ve bahşetmesi de artar.
2. Birçok kimse ilgili ayette yüce Allah’ın “size yardım eder” sözüne atıfta bulunmakta ve bunun yeterli olup ihtiyaç durumu olduğuna inanmaktadır. Oysaki yardımdan daha önemli olan şeyin ayetin zikrettiği onda sebat etmek/istikrar göstermek olduğuna dikkat etmiyorlar. Kuşkusuz yardım gerçekleşir ama onu koruyacak imkânlar sağlanmaması durumunda sürmez. Yahut onlar zafer kazandıktan sonra niyetleri değişebilir, sapabilir. Böyle bir durumda kazanmayı hak etmezler ve zafer nimeti onlardan alınır ve değersizleşir. Tıpkı düşmana saldıran ve mevzilerini alan ancak toprağı elinde tutamayan, ondan geri çekilen ordu gibidir bu. Böyle olunca düşman ordusu geri dönecek ve belki de düşman bu geri çekilmeden faydalanacak ve ilk kazanan taraftan daha derine ilerlemek için geri dönüş momentumundan yararlanacaktır. Belirttiğimiz hususun tarihteki örneği, Uhud savaşında Müslümanların başına gelen olaydır. Onlar, savaşın başlangıcında zafere ermişlerdi ama Allah Resulü’nün (s.a.a) emirlerine karşı gelince, arzularına uyunca ve ganimet toplamaya yönelince[5] bu yardım sürmedi, hezimet baş gösterdi ve birçok şehid verdiler. Bu yüzden yüce Allah Mekke’yi Hz. Peygamber (s.a.a) ve Müslümanlar için fethettikten ve Kureyş’e galip gelindikten sonra Nasr Suresi hasebince rabbani bir yönlendirme gerçekleşmiştir: “Allah'ın yardımı ve zaferi geldiği, (1) ve insanların bölük bölük Allah'ın dinine girmekte olduklarını gördüğün vakit, (2) Rabbine hamdederek O'nu tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir (3).” (Nasr/1-3). O halde Allah’ı tespih etmeli, zaferin tahakkuk etmesinde kendinin kudret sahibi olduğuna ilişkin O’nu her türlü vehim ve zandan arı bilmeli ve bu zaferi kaybetmeni ve onun nedenlerinin zail olmasını sağlayacak her şey için Allah’a istiğfar etmelisin. Zaferin değeri, onda sebat göstermek ve onu sürdürmek kendisini gerçekleştiren nedenleri sürdürmekten geçer. Kuşkusuz bu sebat, karşılığın/ödülün (size yardım eder) göstergelerindendir. Onun birimlerinden birisi söylendiği gibi özel sözün genel sözden sonra gelmesi kabilindendir. Ayakların sebatta tutulmasının “size yardım eder” başlığı içinde yer almakla birlikte belirtilmesinin birkaç nüktesi vardır:
A. Ona dikkat çekmek ve önemsemek.
B. Onu yardımdan önceki sebattan ayırmak içindir. Haliyle düşmana karşı zaferin kazanılması için rabbine cesaret ve ısrarıyla yardım eden bir kulun onu gerçekleştirmesi gerekmektedir. İsyankâr Calut ortaya çıktığında Talut’un şu sözleri gibi: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Bize cesaret ver ki tutunalım. Kâfir kavme karşı bize yardım et.” (Bakara/250). Ayakların sebatta kılınmasının yardımın bir öncülü olduğu gözlemlenmektedir. O halde yardımdan önce bir istikrar/sebat ve ona katılan başka bir istikrar/sebat vardır.
3. İçinde ölüm getiren savaşmayı barındıran yardımın/zaferin tüm renkleri, salt küçük cihad düzeyindedir. Bu tatbikten daha yüce olan ise bunun büyük cihad üzerine yani nefis mücahedesi sathında uygulanmasıdır. Bu, arzu ve şehvetlere uymaktan kaçınmak, onları Allah Tebarek ve Teala’ya ram etmek, takvalı olmak, kendi benliğinden ve Allah dışındaki her şeyden daha çok sevecek kadar yüce Allah dışında her şeyden soyutlanmaktır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur: “En büyük düşmanın içinde bulunan nefsindir.”[6] O günaha meyillidir ve şeytan günahı güzel gösterir. O halde buna karşı durmak, Allah Tebarek ve Teala’ya en büyük düşmanı şeytan, dostları ve kötülüğü emreden nefis karşısında yardım etmektir. O zaman yüce Allah sana yardım eder, güç ve azmini artırır ve tekâmül derecelerinde seni yükseltir. Müminlerin Önderi (a.s) Sabah Duası’nda şöyle buyurmaktadır: “Eğer nefis ve şeytan ile mücadelede beni yardımsız bırakırsan, muhakkak beni acı ve umutsuzluğa düçar kılarsın.”[7] Yüce Allah seni desteklediğinde, sana yardım ettiğinde, imtihanda seni kurtardığında, bu mübarek aylarda veya değerli mekânlarda yahut salihlerin meclisinde bulunman, mescit, Cuma ve cemaat namazlarında yer almanı sağlamışsa, bunda istikrarlı ol ve devamlılık göster. Şehvet ve gazap sebebiyle yahut ins ve cin şeytanların güzel göstermesiyle bunu zayıflatma. O zaman Allah korusun uçuruma/cehenneme düşmek korkunç olur.
Ey Kardeşler:
Sizler yüce Allah’ın lütfuyla şu mübarek ayinleri yapmanın arefesindesiniz: Receb ayının ortasında Müminlerin Önderi’nin (a.s) kabrini ziyaret etmek için İmam Hüseyin’in (a.s) kabrine yürüyerek gitmek ve Haşimilerin saygıdeğer kadını Müminlerin Önderi’nin (a.s) kızı Seyide-i Zeyneb (a.s), Allah Resulü’nün kızı (a.s) Fatıma Zehra’nın (a.s) vefatını anmak ve seneler boyunca bunu sürdürmek... Daha önceden belirttiklerimle açıklandığı gibi yüce Allah’a (bu şekilde) yardım ediyorsunuz. O halde ben yüce Allah’tan size yardım etmesini ve ayaklarınızı sabit kılmasını niyaz ediyorum.
[1]. Muhterem Taklit Mercii Yakubi’nin (gölgesi esirgenmesin) her yıl mütedavil olarak Receb ayının ortasında Necef-i Eşref’ten ziyaret etmek için yürüyerek İmam Hüseyin’in (a.s) kabrine giden ve saygıdeğer kadın Zeyneb’in (a.s) vefatını anan ve yürüyüş yapan matem heyetlerine 30.04.2015 Perşembe günü yaptığı konuşmadır.
[2]. Nehc’ül-Belağa, 183, Takva tavsiyesi.
[3]. Ebu Davud, Tirmizi ve Nisai ileri sürmüştür.
[4]. Nehc’ül-Belağa, 2: 204.
[5]. Allah Resulü’nün (a.s) ordusundaki münafık ve imanı bozuk kimselerin yapmış olduğu ifsada ek olarak, onlar Hz. Peygamberin (s.a.a) öldürüldüğünü yaymıştır.
[6]. İddet’ud-Dai, 314.
[7]. Mefatih’ul-Cenan, 94.