Musab b. Ümeyr: Nübüvvet Okulunun Misyoner Rol Modeli
Yüce Allah’ın Adıyla
Musab b. Ümeyr: Nübüvvet Okulunun Misyoner Rol Modeli[1]
Hz. Peygamberin (s.a.a) doğumunun yıldönümünde, onun azametini yüce Allah’ın kendisine nazil etmiş olduğu Kur’an- Kerim ve güzel ahlakı sayesinde etkilemiş olduğu ashabı ve yaptığı yüce işler aracılığıyla öğrenmeyi istedik. Zira tarihte ve biyografi kitaplarında, birçok İslam kahramanının şerefli ve azim konumlara nail olma başarısı gösterdiğini okuyor ve bu büyük dinin kazanımlarıyla sevinç, coşku ve gurur duyuyoruz.
Nübüvvet okulunun misyon sahibi değerlerinden biri, Kureyş’in kırk kolundan biri olan Abd’ud-Dar Oğulları’na mensup Musab b. Ümeyr’dir. Abd’ud-Dar Oğulları, Kureyş sancağının taşıcısıydılar. Tarihçiler, Uhud savaşında onların sancağı arka arkaya taşıdıklarını, her seferinde Müminlerin Önderi Ali b. Ebu Talib’in (a.s) sancağı taşıyan kişinin karşısına çıkıp onu öldürdüğünü, kahramanlarının iki ordu savaşa başlamadan yok olduğunu ve Hind b. Utbe’nin iki saf arasında şiir okuyarak (ey Abd’ud-Dar Oğulları, ey iyi insanların savunucuları) sancağı taşıyanı kışkırttığını bildirmiştir.
Musab, nimetler ile süslenmiş lüks bir evde büyüdü ve tüm zevklere sahipti. El-İstiab kitabında anlatıldığı üzere, Musab b. Ümeyr, Mekke'de genç ve güzel bir çocuktu. Babası ve annesi onu severdi ve annesi en iyi kıyafetleri ona giydirirdi. O, Mekke’nin en güzel kokan şahsıydı ve Allah Resulü (s.a.a) onun hakkında şöyle diyordu: “Ben Mekke’de Musab b. Umeyr’den daha güzel saçlı, güzel elbiseli ve güzel nimetlere sahip kimse görmedim.”
Hz. Peygamber’in (s.a.a) Mekke’de peygamberliğini ve arı tevhide çağrısını duyar duymaz ki bu dönemde henüz davet gizliydi, Musab ona hızlı bir şekilde iman etti ve ilk Müslümanlardan oldu. El-İsabet kitabında nakledildiği üzere, Musab, daha Hz. Peygamber (s.a.a) Daru’l-Erkam’dayken yani İslam çağrısı aleni hale gelmeden ilk başlarda Müslüman oldu. Annesi ve kavminden korktuğu için Müslüman oluşunu gizledi. Ama Osman b. Talha bundan haberdar oldu ve bunu ailesine bildirdi. Bunun üzerine ailesi, Habeşistan’a hicret edenlerle birlikte oraya gidene dek onu bağlayıp hapsetti. Musab sonra Mekke’ye döndü.
Yesrip halkı (daha sonra Medine oldu) Evs ve Hazrec’ten yeni bir dinin ortaya çıktını duyunca, onlardan bir grup Mekke'ye gitti ve Hz. Peygamber (s.a.a) ile görüştü. Nakledildiği üzere, Ensar, Allah Resulü’nün (s.a.a) sözünü işitince, çağrısı karşısında ikna ve mutmain olup onu doğruladılar ve iman ettiler. Bu hayra vesile oldu. Sonra gelecek yıl aynı mevsim için sözleşip yurtlarına döndüler. Ardından Allah Resulü’ne (s.a.a) halkı Allah’ın kitabına çağırması için bize kendi yanından bir şahıs gönder, bu en uygun olanıdır, diye bir mesaj gönderdiler. Allah Resulü (s.a.a) de Abd’ud-Dar Oğulları’ndan Musab b. Ümeyr’i onlara gönderdi. Musab, Ganam Oğulları’ndan Esed b. Zurare’nin yanına gitti. Musab, onlarla konuşuyor ve Kur’an-ı Kerim’i öğretiyor ve anlatıyordu. Musab, Saad b. Muaz’ın yanındayken çağrıda bulunuyor ve Allah onun vesilesiyle insanları hidayete erdiriyordu. Hatta Ensar içinde Müslüman olmayan bir ev kalmamıştı. Onların önde gelenleri Müslüman oldu, Amr b. Camuh, İslam’ı kabul etti. Putları kırıldı. Ardından Musab b. Ümeyr, Kur’an kârisi olarak anılarak Allah Resulü’nün (s.a.a) yanına geri döndü.[2]
Musab, Medine’ye hicret eden ilk Müslümanar’dan idi. Yüce Allah ve değerli Resulü’nün (s.a.a) sevgisi, Musab’ın canına işlemiş, onu iman ile doldurmuş ve Allah dışında her şeyden soyutlanmıştı. Musab etine ve kanına işleyecek derecede Kur’an ile yoldaş olmuştu. Nakledildiği üzere, Allah Resulü (s.a.a) Musab b. Ümeyr’in üzerinde sadece koyun derisinden bir parçayı üzerine sardığı halde görür ve şöyle buyurur: “Allah’ın kalbini nurlandırdığı bu adama bakın. Ben onu anne ve babasının arasındayken onu en güzel yiyecek ve içeceklerle beslediklerini gördüm. Sonra Allah ve Resulü’nün sevgisi onu gördüğünüz bu hale getirdi.”[3] Tirmizi, senedi Hz. Ali’ye (a.s) dayanan şu nakilde bulunur: Allah Resulü (s.a.a.), geçmişteki varlıklı hali ve sonraki durumuna bakıp Musab b. Ümeyr için ağladı.
Musab Bedir ve Uhud savaşlarına tanıklık etti. O, sancak taşır, savaşırdı ve sonunda şehid oldu. El-İsabe’de nakledildiği üzere, Musab başını örtüklerinde ayakları dışarıda kalan ve ayaklarını örtüklerinde başı açık kalan bir elbise dışında geriye bir şey bırakmamıştı. Bunu gören Allah Resulü (s.a.a), başka bir şey ile ayaklarını örtün, diye buyurmuştur.
Yine şöyle nakledilir: Allah Resulü (s.a.a), Uhud Savaşı gününde şehit düşmüş Musab b. Ümeyr’in yanından geçerken şu ayeti okur: Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde duran nice erler var. (Ahzab/23)[4] Aynı şekilde aktarıldığı üzere, Allah Resulü (s.a.a), Uhud’tan dönerken şehit düşmüş Musab b. Ümeyr ve arkadaşlarının yanında durur ve şöyle buyurur: Şehadet ederim ki sizler Allah katında dirisiniz. Onları ziyaret edin ve kendilerine selam verin. Varlığımı elinde tutana yemin olsun ki onlar kendilerine selam veren herkesin selamını kıyamet günü verecektir.[5]
İslam'ın ilk yılları ve Kur'an-ı Kerim’in iniş döneminindeki olayları yaşayan ve olaylarla etkileşime giren Hz. Peygamberlerin (s.a.a) bu büyük sahabelerinin biyografisini okuduğumuzda ve onların biyografisi yoluyla İslam'ın kutsanmış öğretilerinin çoğunu anladığımızda, İslam tarihindeki bu gerçekliğin ihmal edilmişliğinin hasarını, başkalarına bırakacak dercede bu büyük servetten yüz çevirdiğimizi kavramaktayız. Böylece bu zenginlikler sanki onların payı/değeri imiş gibi oldu. Oysaki biz bu konuda daha öncelikliydik; çünkü biz Nübüvvet Ehli Beyt’inin (a.s) takipçileriyiz. Bu (tutum), Ehli Beyt (a.s) okulunda kendileri gibi zirve şahsiyetlerin varlığıyla bağdaşmaz.
Bu misyoner modeller ile tanıştığımızda, onlar gibi birer misyoner model olabiliriz mi yahut zamanımız böylelerini içinden çıkarıp ümmet benzerlerini yaratabilir mi ve İslam’a layık olduğu şekilde kir, bozulma ve sahtecilikten arı modeller sunabilir mi, diye sormaktayız. Cevap olumludur ve bu mümkündür. Ümmet, yüce Allah’ın lütfu ve aktif önderliğinin misyoner çabaları sayesinde diriliyor. Biz, terörizm ve tekfir çeteleri ve de onların arkasındaki müstekbir güçler ile mücadelenin ortasındayız. Böyle bir ortamda sevgili gençlerimize benimsenmeye değer rol modelleri olarak kendileriyle gurur duyduğumuz ve tanıtımını yaptığımız misyoner modelleri tanıyoruz.
Irak’ın batı sınırında bir eşkiya ordusu karşısında sınır güzergahlarını kurtarmak için dört meslektaşı ile şiddetli bir çatışmada canını feda eden şehit Teymen Ahmed Hamid es-Sadi[6] bunlardan biridir. O, dindar gençlerin ve temiz üstün ahlakın sembölüydü. Ahmed Hamid es-Sadi, 2005 yılında el-Latifiye’de değerli kardeşleriyle birlikte şehit olan Şahab es-Sadi’nin (Ebu Mücteba) mektebinde yetişmişti.
[1]. Taklit mercii Şeyh Yakubi’nin (gölgesi esirgenmesin) şehit Teymen Ahmed es-Sadi’nin ailesi, meslektaşları ve bir grup ziyaretç ile 11.01.2015 Cumartesi günü kendi ofisinde yaptığı konuşmadan bir kesit.
[2]. Hilyet’ül-Enbiya, Ebu Naim el-İsfahani, 331. Hadis.
[3]. El-Mehccebet’ul-Beyza, Feyzi Kaşani, Kitab-u Mukaddimat’il-Kalb, 114.
[4]. Hilyet’ül-Enbiya, Ebu Naim el-İsfahani, 333. Hadis.
[5]. Hilyet’ül-Enbiya, Ebu Naim el-İsfahani, 334. Hadis.
[6]. 1987 yılında doğdu. Arapça Dil Eğitimi lisans düzeyinde bitirdi. Askeri kolejden Teğmen rütbesiyle 06.01.2014 tarihinde mezun oldu. 23.12.2014 tarihinde şehit düştü. Bedeni Tureybil Girişi üzerinden er-Ruvaşyd bölgesine ve oradan kardeşleriyle birlikte 25/12/2014 tarihinde hava yoluyla Bağdat Havaalanına aktarıldı. O ve şehit Ebu Mücteba Diyala ilinin el-Halis kazasına tabi el-Senediye köyündendir.