KUR’ANÎ KOR 2- Ve deki: Rabbim, ilmimi fazlalaştır

| |defa okundu : 1101
KUR’ANÎ KOR 2- Ve deki: Rabbim, ilmimi fazlalaştır
  • Post on Facebook
  • Share on WhatsApp
  • Share on Telegram
  • Twitter
  • Tumblr
  • Share on Pinterest
  • Share on Instagram
  • pdf
  • Çıktı al
  • save

KUR’ANÎ KOR

2

وَقُلْ رَبِّ زِدْنِي عِلْمًاً

Ve deki: Rabbim, ilmimi fazlalaştır. (Taha/114)[1]

İlim Taleb Etmenin Adabı:

Allah Resülü (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: Rabbim beni terbiye etti ve beni en güzel şekilde terbiye etti.[2] Yüce Allah’ın, Resülü’nü (s.a.a) kendisi ile edeplendirdiklerinden biri de O’nun şu ayetidir: وَقُلْ رَبِّ زِدْنِي عِلْمًا “Rabbim! İlmimi arttır” de. (Taha/114). Allah Resülü (s.a.a) de bu terbiyeyi ve diğer rabbani adapları aldığı için sürekli olarak ilminin fazlalaşmasını talep eder ve şöyle duada bulunurdu: Ya rabbi beni, bana öğrettiklerinden faydalandır, bana faydalı olacak ilmi öğret ve ilmimi artır. Her durumda Allah’a hamd olsun.[3] Öyle ki; yine kendisinden (s.a.a) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Beni Allah’a yaklaştıracak bilgime herhangi bir bilgi eklenmediği gün, o günün gündoğuşunda, güneşin çıkmasının bana bir bereketi yoktur.[4]

İlim Talebinde Örneklik:

Peygamber (s.a.a), o yüce makamına rağmen ilminde sürekli artış istiyorsa, o zaman biz buna daha muhtacız. Bununla birlikte bizler, Peygamber’i (s.a.a) ve onda bulunan bu yüce terbiyeyi örnek almakla emrolunmuşuz. Doğrusu bu talep, her zaman ve her yerde, faydalı bir ilmin olduğu her durumda arzulanan bir şeydir. En yüksek bilimsel unvanlara sahip olsa da insan, ilim talebini hep sürdürür. Dolayısıyla mezun olmanın ve öğrenime son vermenin veya tatil etmenin bir anlamı yoktur bilakis sadece daha faydalı olan bir durumdan başka bir duruma geçiştir. Aksi taktirde yukarıda geçen hadiste Allah Resülü’nün (s.a.a) işaret ettiği bereketten mahrum kalacağız.

Yüce Allah’ın: (وَقُلْ رَبِّ) ve de ki; Rabbim Sözü Hakkında:

Söz konusu bu ilahi terbiyede karşımıza çıkan ilk şey, Yüce Alah’ın diğer güzel isimleri değil de Rab sözcüğünün kullanılmış olmasıdır. Rab sözcüğü, terbiyeye, bir şeyin inşasına, yapılışına ve tamamlanıncaya değin, yararına olacak her şeye riayet edilmesine delalet etmektedir. Çünkü dua edenin ilgisini, söz konusu bu yakın ilişkiye ve Yüce Allah’ın kuluna bağışladığı bu özel inayete ve aynı zamanda özel ilahi rahmetin ve merhametin sürekliliğine çevirmektedir.

Ayetin Dilinin Dua Dili Olmasının Anlamı Hakkında:

Ayet-i Kerimede geçen dua ve tabi ki bütün dualar, sadece dilin söyleyegeldiği bazı sözcüklerden ibaret değillerdir. Aksine kişinin ulaşmak istediği ve Yüce Allah’ın lutüf ve keremi ile gerçekleşmesini arzuladığı hedefler, istekler ve gayeleri ifade etmektedir. Dolayısıyla öncesinde bazı öncülleri hazırlaması ve onu hedefe ulaştıracak sebeplere sarılması gerekmektedir. İnsan, bilgisinin sürekli olarak fazlalaşmasını talep ettiğinde, yapacağı okuma, yararlı olacak her bilgiyi dinleme, istediği bilgiye sahip olanların yanında ders okuma ve onlardan istifade etmek suretiyle söz konusu bu bilgiyi asıl kaynağından tahsil etmek için gayret etmelidir. Günümüzde üniversiteler, enstitüler, okullar, bilimsel kurumlar ve benzerlerinde yapıldığı gibi.   

Metafizik (Gaybi) Bilimi Gözden Kaçırmayın:

Bunlar bilgi ve ilim artışının beşeri kaynaklarıdır, yani başkalarından kazanılan bilgidir. Ama bizler daha geniş, daha saf, kanıtlanmış, daha derin ve daha etkili olan bilgi artışının metafizik (gaybi) ya da ilahi kaynaklarını görmezden gelmekteyiz. Peygamber’in (s.a.a), kendisinde herhangi bir cehaleti barındırmayan bilgi diye nitelediği bilgi de bu gaybi bilgidir. Zira bilgi elde etmek isteyenin durumu, tarım arazisini sulamak isteyen kişinin durumuna benzer; bazen, tarlaya su getirtmek için bir kanal açar ve su, yol boyunca sürüklediği kir ve çalı çırpıları da getirip tarlaya katar, bazen de tarlanın içinden saf ve berrak bir kuyu/kaynak fışkırtarak toprağı sular. Akıl ve kalp kanallarının bilgi ve ilim suyu ile beslenme durumu da aynen bu şekildedir. Zira bilgi, bazen başkalarından alınır, bazen de insanın batınından gürleyip akar. Bazen şu Ayet-i Kerime: فَلْيَنْظُرِ الْإِنْسَانُ إِلَى طَعَامِهِ Her şeyden önce insan, yediği yemeğine bir baksın! (Abese/24). İlim ve bilginin kimden alındığı diye tefsir edilmiş, zira bilgi, ruhun gıdasıdır. El-Kafi’de Allah Azze ve Celle’nin şu sözü: فَلْيَنْظُرِ الْإِنْسَانُ إِلَى طَعَامِهِ Her şeyden önce insan, yediği yemeğine bir baksın! (Abese/24) ile ilgili Zeyd-i Şahham aracılığı ile Eba Abdillah’tan (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: “Dedim ki: yemeği nedir? Buyurdu ki: Elde ettiği ilmi ve kimden aldığı kastedilmektedir.”[5]

Metafizik Bilginin Kanağı:

Bu kaynaklardan bazıları şunlardır:

1-   Takva:

Yüce Allah şöyle buyuruyor: وَاتَّقُوا اللَّهَ وَيُعَلِّمُكُمُ اللَّهُ Allah’a karşı gelmekten sakının. Allah, size öğretiyor. (Bakara/282). İlahi bilgi ve öğretim takavayı izler. Bu bilgi, Yüce Allah’ın şu ayetinde buyurduğu bilgidir: فَوَجَدَا عَبْدًا مِنْ عِبَادِنَا آتَيْنَاهُ رَحْمَةً مِنْ عِنْدِنَا وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْمًا Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik. (Bakara/65). Allah Resülü (s.a.a) de şöyle buyuruyor: Eğer Allah'tan hak ettiği şekilde korkarsanız, kendisinde herhangi bir cehaleti barındırmayan bilgiyi öğrenirsiniz.[6]

Şair şöyle demektedir:

Vak’i’e hafızamdan şikayet ettim

Bana, günahı bırakmamı tavsiye etti

İlmin nur olduğunu ifade etti

Ve Allah’ın nuru günahkarı aydınlatmaz diye de ekledi

İnsanın takva durumu fazlalaştıkça ve Yüce Allah’ı gazaba getirecek eylemlerden uzaklaşarak  onun rızasını celb edecek ameller yerine getirildikçe kişinin ilahi esbaba ulaşması ve inşiraf bulması da daha artacak, Masumların (a.s) nezdinde en zirveye varıncaya değin ilmi hakikatler kişinin gönül aynasına en berrak ve en yalın şekilleri ile yansıyarak kendilerini gösterecektir. İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilir: Allah velilerinin surur ve mutluluk yaşamadığı hiçbir Cuma gecesi yoktur. Dedim ki: Bu nasıl oluyor, kurban olduğum? Buyurdu ki: Cuma gecesi olunca, Resulullah (s.a.a), arşa kurulur, İmamlar (a.s) da arşa kurulur ve tabi ki ben de onlarla birlikte arşa kurulurum. O gece, ancak yararlanıcı bilgiyle (ilm-i mustafad) geri dönerim, aksi halde sahip olduğum ilimden mahrum kalırım.[7] İmam Sadık’a (a.s) şöyle soruldu: bizler sana soru sorduğumuzda neden bazen hemen yanıt veriyorsunuz, bazen de başınızı eğip biraz sustuktan sonra cevap veriyorsunuz? İmam (a.s) şöyle buyurdu: evet doğrudur. Gerçekte bizim de kulaklarımıza ve kalplerimize ilham verilerek fısıldanmaktadır. Dolayısı ile ilham verildiğinde konuşur, verilmediğinde biz de susarız.[8]  İşte bu perspektifle, İmam Cevad (a.s) ve oğlu İmam Hadi’nin (a.s) daha sekiz yaşındayken ümmetin imameti ve önderliği sorumluluğunu üstlenmeleri ve çeşitli ilimlerde alimlerle münazaralara girerek onları ilzam etmeleri  gibi ilginçliklerle dolu gelişmeleri doğru şekilde tefsir edilip yorumlanabilir. Başkalarının böyle bir bakış açısı ve yoruma erememeleri, onların hak olan inanca iman etmemelerinden kaynaklanmaktadır.  

2-   Bilinenle Amel Etmekle:

Öğrenilenle  amel edip onu uygulama durumu, yeni bilgileri öğrenme sonucunu doğuruyor. Allah Resülü’nden (s.a.a) şöyle rivayet edilmektedir: Her kim öğrenir ve öğrendikleri ile amel ederse, Allah ona bilmediklerini öğretecektir.[9] O zaman ilimdeki bu artış durumu, öğrenilenlerle amel etme sonucunda gerçekleşir. Müminlerin Emiri’nden (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: İlim, kendisi ile amel etmekle fazlalaştığı kadar hiçbir şeyle fazlalaşmamıştır.[10] İmam Bakır’dan (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: Bildikleri ile amel eden kişiye Yüce Allah bilmediklerini de öğretecektir.[11] İmam Sadık’tan (a.s) şöyle rivayet edilmiştir: İlim, amel ile beraberdir. Bilen, amel eder ve amel eden bilir.[12]

Böylece, ilim ve amel arasındaki etki ve karşılıklı bağımlılık diyalektiği, artarak ve azalarak devam eder. İlmi ile amel edenin ilmi fazlalaşır, ilmi ile amel etmeyen ise ilmini kaybeder. Müminlerin Emiri’nin (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Öğrenen kişi amel de eder. İlim, amele seslenir, eğer ona yanıt verirse kalır, aksi durumda göç edip gider.[13]

Bu gerçek, tüm alanlarda cari olup devam eden bir hakikattir. Mesela ahlaki bir bilgiyi edinmiş olan biri eğer onunla amel ederse daha yüksek bir başarıya ulaşır veya bir kişi bir akademik bilimsel teoriden yararlanır ve daha sonra labarotuvar ortamında deneyler yaparak geliştirirse, yeni sonuçlara ve yeni bilgilere ulaşacaktır. Öyle ki bu durum, derslerini çalışan öğrenci için de geçerlidir, öğrenci eliyle matematiksel problemleri özetlediğinde, tekrar ettiğinde, planladığında, çizdiğinde veya çözdüğünde, sadece kitabı okumakla iktifa eden öğrencilerin ulaşamayacağı bilgileri elde eder.

3-   Onu İnfak Etmekle Yani Onu Yaymak ve Öğretmekle:

Öğrenilenleri, bugün gelişip genişleyen ve dünyadaki herkese hitap etmeyi her birey için gayet kolay hale getiren her türlü araçlarla bilmeyenlere öğreterek ve yayarak var olan bilgi çoğaltılabilir. Müminlerin Emiri’nin (a.s) Kumeyl b. Ziyad’a, mal ve ilmi karşılaştırarak yapmış olduğu öğüdünde şöyle gelmiştir: Mal, verilmekle azalır, ama ilim verilmekle çoğalır.[14] Şüphesiz tecrubeler de bu gerçeği doğrulamıştır. Başkalarına ders verme ve onlara bildiklerini öğretme imkanı bularak nezdindeki ilim ve bilgiyi yayan kimse, hiç kimseden öğrenemeyeceği bir ilim ve bilginin gittikçe arttığını hisseder. İmam Hasan’ın (a.s) şöyle dediği rivayet edilmiştir: İnsanlara öğret ve başkasının nezdindeki bilgiyi öğren. Böylece ilmin sağlamlaşacak ve bilmediklerini de öğrenmiş olacaksın.[15] Tabi bu durum, insanların kendisinden yararlanacakları bir Hadis-i Şerif veya şer’i bir mesele veyahut salih bir amel... gibi bir bilgiyi öğretenin alacağı büyük sevaba ek olarak ortaya çıkan gerçektir. Konu ile ilgili olarak birçok rivayet aktarılmış olmakla beraber biz, sadece onlardan bir tanesi ile yetineceğiz: Allah Resülü’nün (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Bulut yığınları veya koskocaman dağlar kadar iyi işlere ve sevaba sahip bir adam Kıyamet Günü'ne gelir ve der ki: Ya Rabbi, bunlar nereden çıktı, doğrusu ben bunları yapmadım? Yüce Allah der ki: Bu, senin insanlara öğrettiğin ilmindir. Onlar, senden sonra onunla amelde bulundular.[16]

Bu iki bilgi kaynağı, İmam Sadık’tan (a.s) onun da babasından naklettiği hadis-i şerifte toplanmıştır: Allah Resülü’nün (s.a.a) huzuruna bir kişi geldi ve şöyle dedi: ey Allah’ın Resülü, ilim nedir? Buyurdu ki: Dinlemektir. Dedi ki: Sonra nedir? Buyurdu ki: Ona kulak asmaktır. Dedi ki: Sonra nedir? Buyurdu ki: Ezberlemektir. Dedi ki: Sonra nedir? Buyurdu ki: Onunla amel etmektir. Dedi ki: Sonra nedir? Buyurdu ki: Onu yaymaktır.[17]

 Evet, ilim öğrenmenin ve onu arttırmanın aşamaları şunlardan ibarettir: bilgiyi dinlemek, ona kulak verip farkında olmak, sonra onu ezberleyip hafızada tutmak,  daha sonra ona uygun şekilde amel ederek ete kemiğe büründürmek ve en sonunda da onu yayarak başkalarına öğretmek.

Yüce Allah’ın (زِدْنِي) Bana (İlmimi) Artır Sözünün Anlamı Hakkında:

(زِدْنِي) Bana (ilmimi) Artır sözünden ve onun, Yüce Allah’ın: وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْآنِ مِنْ قَبْلِ أَنْ يُقْضَى إِلَيْكَ وَحْيُهُ Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Sana vahyedilmesi tamamlanmadan önce Kur’an’ı okumakta acele etme. (Taha/114) kelamından hemen sonra gelmesinden anlaşılıyor ki, böyle bir ilme sahip olmak tedrici ve peyderpeydir. Yani ne zaman bir mertebeye ulaşır, koruyup onunla amel ederse, ona yeni bir mertebe verilir. Bu mertebeyi de koruyup onunla amel ettiğinde daha yükseğini hak kazanır ve böylece devam ededurur: وَفَوْقَ كُلِّ ذِي عِلْمٍ عَلِيمٌ Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır. (Yusuf/76). Evet, işte bu geçerli ve doğru bir sonuçtur, zira ilim, dayanma kabiliyetine sahip olunmadan bir kerede gelip saldırmaz. Müminlerin Emiri’nin (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: İlim ve bilgisi, aklından daha fazla olan kişinin ilmi kendisine vebaldir.[18] Yine (a.s) şöyle buyurdu: Aklın teyit etmediği ilim ve bilgi, gölgedir.

Yüce Allah’ın (علماً) Bir İlim Sözünün Anlamı Hakkında:

Bu, bilgi artışı ile ilgiliydi, ancak (ilim/bilgi) kelimesinin mutlak biçimde ele alındığı dikkat çekmektedir. Artış, her bilgi için istenilen bir durumdur ve sadece şeriat ilimlerine has bir şey değildir. Evet, dünyada ya da ahirette yararlı olacak yani Allah Resülü’nün (s.a.a) yukarda zikredilen duasında olduğu gibi insanların yararına olan ilim ve bilgi ile kısıtlandırılmalıdır. Müminlerin Emiri’nin (a.s) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: İlimlerin en hayırlısı, sana yararlı olanıdır.[19] Yine (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: İlimlerin en hayırlısı, onun vesilesi ile rüştünü elde ettiğin ilimdir. İlmin en şerlisi ise, kendisi ile ahiretini fesada uğrattığın ilimdir. Ve (a.s) şöyle buyurmuştur: Birçok ilim vardır ki seni dalalete götürür.[20]

Bu nedenle, İmam Sadık'ın (a.s) yaşamında, dini bilgi ve maarifi öğretmekle beraber, doğa bilimlerini de öğrettiğini, Cabir b. Hayyan'nın onun elleri altında kimya biliminden mezun olduğunu, insan vücudunun ve organ fonksiyonlarının anatomisini açıklayan Tevhidu’l Mufaddal adında bir kitap yazdığını görmekte ve aritmeti, astronomi ve diğer birçok konuda açıklamalarda bulunan rivayetlerle karşılaşıyoruz.

Ömür kısa olduğu için, tüm bilgilerle amel etmek şöyle dursun var olan bütün bilgileri öğrenmek bile mümkün değildir, bu nedenle en iyiyle, en güzelle ve en yararlı olanıyla yetinmek gerek. Allah Resülü’nün (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: bilgi, sayılamayacak kadar çoktur. Her şeyin en iyisini al.[21] Müminlerin Emiri’nden (a.s) gelen bir hediste şöyle rivayet edilmiştir: Her bilginin, en iyisini alın. Zira arı, her çiçeğin en güzelinden polen toplar ve ondan iki nefis ürün meydana gelir: birinde insanlar için şifa vardır, diğerinde ise onunla aydınlanılır.[22]

 

 



[1]. Muhterem Şeyh Yakubî’nin (gölgesi esirgenmesin) öğrencilerine, Miladi 19.06.2014 tarihine denk gelen Hicri 19 Recep 1435 Pazartesi günü, öğrenim yılı sonu ve yaz tatilinin başlaması vesilesiyle yapmış olduğu değerli konuşmasıdır.

[2]. El-Kafi, c. 1, s. 266, h. 4.

[3]. Ed-Durru’l Mensur, c. 4, s. 309. 

[4]. Mizanu’l Hikme, c. 6, s. 145, Kenzu’l Ummal’dan nakil ile, 28687.

[5]. El-Kafi, c. 1, s. 39, h. 8. 

[6]. Mizanu’l Hikme, c. 6, s. 203. Kenzu’l Ummal’dan nakil ile, 5881.    

[7]. Usul-u Kafi, c.1, Kitabu’l Hücce, Bab-u Fi Enne’l Eimmete Yezddadune Fi Leyleti’l Cumua, h. 3.

[8]. El-Furkan Fi Tefsiri’l Kur’an, c. 19, s. 91. Basairu’d Deracat’an nakil ile. 

[9]. Mizanu’l Hikme, c. 6, s. 202. Kenzu’l Ummal, h. 28661, nakil ile.   

[10]. Gureru’l Hikem, 9569.

[11]. İ’ılamu’d Din, s. 301.

[12]. Meniyyeti’l Murid, 181. 

[13]. Nehcu’l Belaga, s. 366. 

[14]. Nehcu’l Belaga, s. 147.

[15]. Keşfu’l Gumma, c. 2, s. 197.

[16]. Biharu’l Envar, c. 2, s. 18, h. 44.

[17]. El-Furkan, c. 19, s. 91. El-Hisal’dan nakil ile.

[18]. Gureru’l Hikem, 8601, 6869.

[19]. Gureru’l Hikem, 4963, 5023.

[20]. Gureru’l Hikem, 5352.

[21]. Mizanu’l Hikme, c. 6, s. 199. Kenzu’l Ummal, c. 2, s. 31’den nakil ile.

[22]. Gureru’l Hikem, 5082. Nehcu’l Belaga.